Dünyayı tanımayan, yaşanan gelişmeleri takip etmeyen padişahların, ismini yazmaktan bile aciz paşaların ve sadrazamların aksine, kurtuluş mücadelesinin ardından Türkiye son derece iyi yetişmiş liderler çıkardı.
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü gibi isimler ömürlerinin neredeyse yarısı savaş meydanlarında geçmiş olmasına rağmen, aldıkları eğitim ve kendilerini yetiştirebilme becerileriyle önemli bir entelektüel birikime sahiplerdi. Harp Okulu’nda yetişen Atatürk iyi derecede Fransızca biliyordu. Henüz genç yaşlarından itibaren dünyayı yakından takip ediyor ve Cumhurbaşkanlığı dönemi de dâhil olmak üzere bol bol okuyordu.
Aynı okuldan mezun olan İsmet İnönü’nün de yabancı dili Fransızcaydı. O da genç ve orta yaşlarında savaş meydanlarında, ardından son nefesine kadar siyaset sahnesinde bulunmasına rağmen kendini geliştirmekten hiç vazgeçmedi. Yetmişli yaşlarında Doğan Avcıoğlu’ndan partisinin genel merkezinde iktisat dersleri alan İnönü, aynı yıllarda İngilizce de öğreniyor ve basın mensuplarına bu dilde beyanatlar veriyordu.
Cumhuriyetin ikinci kuşak liderleri de farklı değillerdi. Demirel de, Ecevit de, Erbakan da çok iyi eğitim almış, birden fazla yabancı dile hâkim siyasetçiler olarak ön plana çıkmışlardı. Erbakan profesördü; Ecevit Sanskritçeden şiirler çevirebilen bir şairdi; Demirel 12 Eylül sonrası politikadan uzak kaldığı yıllarda bile dünya siyasetçileri, sadrazamlar, eski liderler üzerine araştırmalar yapan bir okuma tutkunuydu.
Bu lider tipi 12 Eylül’den sonra değişti. Gaf üstüne gaf yapan bilgisiz politikacılar ön plana çıktı. Hatta bazıları uzun yıllar parti başkanlığı yaparak ülkede söz sahibi konuma geldi.
Bunların en önemlilerinden biri kuşkusuz Tansu Çiller’di. Profesör Çiller, NATO toplantısında Rusya temsilcisinin nerede olduğunu merak edip, “NATO zaten Rusya’ya karşı kuruldu” cevabını alınca şaşıracak kadar bilgisizdi. Bir iktisat profesörü olarak, dönemin Merkez Bankası başkanı Rüşdü Saracoğlu ile zıtlaşarak faizleri yükseltme politikası uygulaması ve ülkeyi ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya bırakması ise yaptığı çok sayıda hatanın en önemlilerinden biri oldu.
Aynı hata, geçmişten ders almasını bilmeyen bir başka “ekonomist” lider Tayyip Erdoğan tarafından yaklaşık 30 yıl sonra bir defa daha tekrarlandı. Sonuç daha ağır bir ekonomik bunalım olarak topluma yansıdı. 2023 seçimlerine kadar ısrarla sürdürülen ve seçimin ardından Mehmet Şimşek’in ekonomi bakanı yapılmasıyla tersine döndürülen bu stratejinin olumsuz etkisi günümüzde halen devam ediyor.
İşte bu şartlar altında Cumhurbaşkanından geçtiğimiz günlerde şaşırtıcı bir çıkış geldi. Faizleri düşürerek ekonomiyi uçurumun eşiğine getiren Erdoğan, bir buçuk yıl önce bu politikadan vazgeçilmesine rağmen eski inadını sürdürerek, “Faizle birlikte enflasyon da düşecek” açıklamasında bulundu. Bir ekonomist olarak öğrendiğinin bu olduğunu eklemeyi de ihmal etmedi.
Cumhuriyet tarihinin en büyük üç ekonomik krizinden ikisinin “ekonomist” liderlerin anlamsız ısrarları sonucu gerçekleşmiş olmaları, özellikle son 40 yılda yetişen siyasetçilerimizin birikimini, daha doğrusu birikimsizliğini göstermesi bakımından son derece manidardır.
Kriz artık iktidar tarafından olağanlaştırılmışken ve toplumun bu darboğazdan kurtulma umudu tamamıyla tükenmişken, krizi daha da derinleştirecek açıklamalardan uzak durulması toplumun daha da gerilmemesi adına son derece önemlidir. Ancak tahmin edilebileceği gibi bu anlayışı Erdoğan’dan beklemek zor, hatta imkansızdır.
Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü gibi isimler ömürlerinin neredeyse yarısı savaş meydanlarında geçmiş olmasına rağmen, aldıkları eğitim ve kendilerini yetiştirebilme becerileriyle önemli bir entelektüel birikime sahiplerdi. Harp Okulu’nda yetişen Atatürk iyi derecede Fransızca biliyordu. Henüz genç yaşlarından itibaren dünyayı yakından takip ediyor ve Cumhurbaşkanlığı dönemi de dâhil olmak üzere bol bol okuyordu.
Aynı okuldan mezun olan İsmet İnönü’nün de yabancı dili Fransızcaydı. O da genç ve orta yaşlarında savaş meydanlarında, ardından son nefesine kadar siyaset sahnesinde bulunmasına rağmen kendini geliştirmekten hiç vazgeçmedi. Yetmişli yaşlarında Doğan Avcıoğlu’ndan partisinin genel merkezinde iktisat dersleri alan İnönü, aynı yıllarda İngilizce de öğreniyor ve basın mensuplarına bu dilde beyanatlar veriyordu.
Cumhuriyetin ikinci kuşak liderleri de farklı değillerdi. Demirel de, Ecevit de, Erbakan da çok iyi eğitim almış, birden fazla yabancı dile hâkim siyasetçiler olarak ön plana çıkmışlardı. Erbakan profesördü; Ecevit Sanskritçeden şiirler çevirebilen bir şairdi; Demirel 12 Eylül sonrası politikadan uzak kaldığı yıllarda bile dünya siyasetçileri, sadrazamlar, eski liderler üzerine araştırmalar yapan bir okuma tutkunuydu.
Bu lider tipi 12 Eylül’den sonra değişti. Gaf üstüne gaf yapan bilgisiz politikacılar ön plana çıktı. Hatta bazıları uzun yıllar parti başkanlığı yaparak ülkede söz sahibi konuma geldi.
Bunların en önemlilerinden biri kuşkusuz Tansu Çiller’di. Profesör Çiller, NATO toplantısında Rusya temsilcisinin nerede olduğunu merak edip, “NATO zaten Rusya’ya karşı kuruldu” cevabını alınca şaşıracak kadar bilgisizdi. Bir iktisat profesörü olarak, dönemin Merkez Bankası başkanı Rüşdü Saracoğlu ile zıtlaşarak faizleri yükseltme politikası uygulaması ve ülkeyi ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya bırakması ise yaptığı çok sayıda hatanın en önemlilerinden biri oldu.
Aynı hata, geçmişten ders almasını bilmeyen bir başka “ekonomist” lider Tayyip Erdoğan tarafından yaklaşık 30 yıl sonra bir defa daha tekrarlandı. Sonuç daha ağır bir ekonomik bunalım olarak topluma yansıdı. 2023 seçimlerine kadar ısrarla sürdürülen ve seçimin ardından Mehmet Şimşek’in ekonomi bakanı yapılmasıyla tersine döndürülen bu stratejinin olumsuz etkisi günümüzde halen devam ediyor.
İşte bu şartlar altında Cumhurbaşkanından geçtiğimiz günlerde şaşırtıcı bir çıkış geldi. Faizleri düşürerek ekonomiyi uçurumun eşiğine getiren Erdoğan, bir buçuk yıl önce bu politikadan vazgeçilmesine rağmen eski inadını sürdürerek, “Faizle birlikte enflasyon da düşecek” açıklamasında bulundu. Bir ekonomist olarak öğrendiğinin bu olduğunu eklemeyi de ihmal etmedi.
Cumhuriyet tarihinin en büyük üç ekonomik krizinden ikisinin “ekonomist” liderlerin anlamsız ısrarları sonucu gerçekleşmiş olmaları, özellikle son 40 yılda yetişen siyasetçilerimizin birikimini, daha doğrusu birikimsizliğini göstermesi bakımından son derece manidardır.
Kriz artık iktidar tarafından olağanlaştırılmışken ve toplumun bu darboğazdan kurtulma umudu tamamıyla tükenmişken, krizi daha da derinleştirecek açıklamalardan uzak durulması toplumun daha da gerilmemesi adına son derece önemlidir. Ancak tahmin edilebileceği gibi bu anlayışı Erdoğan’dan beklemek zor, hatta imkansızdır.