Uzun süren iktidar etkili olmuş mudur acep
İngiliz tarihçi ve politikacı Lord Acton’un tarihe geçmiş ve adeta bir ata sözü haline gelmiş şu cümlesini bir hatırlayalım: “İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır”. Çünkü iktidar olmanın doğası gereği yozlaşma gayetle kolay gerçekleşir ve tarih boyunca bunun pek çok örneği görülmüştür.
Bu konuyu araştıran bilimsel bir çalışma 2009 yılında Oxford Üniversitesi Yayını olan, Brain: A Journal of Neurology isimli beyin ve sinir sistemine ilişkin araştırmalara yönelik akademik derginin Şubat sayısında yayımlandı. İngiliz Sosyal Demokrat Parti eski Genel Başkanı eski Dış İşleri Bakanı tıp doktoru Lord David Owen ile Amerika’nın Duke Üniversitesinde Vehim ve Travmatik Stress uzmanı psikiyatrı Profesör Dr. Jonathan Davidson tarafından kaleme alınan bu araştırmada doktorlar son 100 yıl içinde Amerikan Başkanları ile İngiliz Başbakanlarının geçirdikleri sonradan ortaya çıkan deliliği andıran, kişilik bozukluklarını incelediler. Lord David Owen çalışmalarını daha önce 2007 yılında kitap olarak yayımlamış ve yeni baskısı da 2012 de piyasaya çıkan “The Hubris Syndrome: Bush, Blair and the Intoxication of Power”-Hubris Sendromu: Bush Blair ve İktidar Zehirlenmesi” isimli kitapta ABD Başkanı George W. Bush ile İngiliz Başbakanı Tony Blairin iktidarda iken Irak Savaşı ile ilgili yaptıkları delice hareketleri ve yanlışlıkları ele almıştı.
Tıpta “Hubris Syndrome-Aşırı Kibir Hastalığı” olarak Türkçeye çevrilebileceğimiz bu kişilik bozukluğu uzun süre iktidarda kalan siyasilerin halk deyimi ile “dediğim dedik, çaldığım düdük” sözleri ile anlatılacak bir ruhsal bozukluğa dönüştüklerini, delilik belirtileri gösterdiklerini ve hiç kimseyi dinlemeyen, görüşlerine itiraz kabul etmeyen, konuları iyi inceleyip öğrenmeden ani kararlar alan ve sonuçta ülkelerini felaketlere sürükleyebilecek yanlışlıklar yaptıklarını ortaya koyuyor.
ÇALIŞMANIN ANA BULGULARI ŞÖYLE
“Karizma, cazibe, insanları teşvik etme, ikna edebilme, vizyon genişliği, risk alma isteği, büyük idealler ve aşırı kendine güven-genel olarak başarılı liderlere atfedilen özelliklerdir.
Buna karşın bu profilin bir başka yani ise; zaman içinde ortaya çıkan-kimseyi dinlememe veya her şeyi en iyi ben bilirim, siz ne bilirsiniz türünden bir kibir ve insanüstülük inancı halini almasıdır. Dünya gerçeklerinden uzaklaşan bu siyasiler düşüncesizce ve derinliğine inmeden; sonuçlarını düşünmeden kararlar almaya başlarlar. Bunun sonucu ise felaketle sonuçlanan bir liderliğe ve büyük çapta tahribata neden olabilmesidir”. Tarih boyunca bu tür hatalar yapan kısaca kafayı yemiş çok sayıda siyasetçi bulunuyor. Sonuçta hem kendileri hem de ülkeleri hem de başkaları zarar görmüşlerdir.
Büyük değişim, haksızlığı yok etme, adaleti yeniden kurma gibi iddialar ve sözler ile iktidara gelenler, zamanla lüksün, dalkavuk çevrenin, şakşakçılığın ve otoritenin esiri olmaya başlarlar. Yani iktidar bir kimsenin ahlaki yeteneklerini etkileyebilecek güç haline gelebilir. Böylece başlangıçta değişimi öngören etik değerler ahlak hatta dini inançlar zaman içinde lüksün, para ve iktidarın, yağcı, şakşakçı çevrenin etkisiyle değişmeye başlar. Bu ise zaman içinde alıştıkları iktidarı gücünü kaybetme korkusu (paranoya) başlatır. Öksürdüğünün bile manşet olduğunu gören, lüksün, şatafatın, gücün ve her istediğini elde etmeye alışmış, hiç kimseden saklamadığı sözlerinin adeta bir kanun haline döndüğüne tanıklık etmiş olan liderler artık korkularının esiri olmuş ve iktidarı kaybetme korkusunun vehmi içine düşmüştür.
Yani güce, paraya, lükse ve pohpohlanmaya alışık politikacının giderek beyin kimyası bozulmaya yüz tutmuş, gerçeklerden uzaklaşmış, etiksel değerlerini kaybetmiş, kafasındaki hayali bir dünyada yaşamaya başlamıştır. O artık hâkimi mutlaktır, parti onun her dediğini yapan bir araçtır, işine geldikçe parti üyelerinin fikrini alır görünse de sonuçta dediğim dedik haline gelir. Her konuda haklıdır, her sözü bir vecizedir. Yani artık kendisi devlettir kendi kafasında. Hiçbir itiraza tahammülü kalmamıştır.
Tıp adamları bu değişimlerin nedenlerini tam izah edememekle beraber bir ihtimal olarak “mutlak kontrol ve mutlak iktidar peşindeki kişiliklerin mental bir dengesizliğe eğilimleri olabileceği” yönünde fikir yürütmektedirler.
Not: Bu eski ve uzun bir yazımın güncelleşmiş ve kısaltılmış halidir
Kaynaklar:
1-Dr. David Owen-The Hubris Syndrome: Bush, Blair and the Intoxication of Power (Politico’s 2007, revised edition 2012)
2-Dr.David Owen-In Sickness and In Power: Illness in heads of government, military and business leaders since 1900. (Updated version of original In Sickness and In Power: Illness in heads of government over the last 100 years, Methuen, 2008, paperback 2009 and updated edition, 2011)
3- David Owen, Jonathan Davidson-(2009) “Hubris syndrome: An acquired personality disorder? A study of US Presidents and UK Prime Ministers over the last 100 years” Brain: A Journal of Neurology-pp.1396-1406.
DOI: http://dx.doi.org/10.1093/brain/awp008 1396-1406 First published online: 12 February 2009
İngiliz tarihçi ve politikacı Lord Acton’un tarihe geçmiş ve adeta bir ata sözü haline gelmiş şu cümlesini bir hatırlayalım: “İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır”. Çünkü iktidar olmanın doğası gereği yozlaşma gayetle kolay gerçekleşir ve tarih boyunca bunun pek çok örneği görülmüştür.
Bu konuyu araştıran bilimsel bir çalışma 2009 yılında Oxford Üniversitesi Yayını olan, Brain: A Journal of Neurology isimli beyin ve sinir sistemine ilişkin araştırmalara yönelik akademik derginin Şubat sayısında yayımlandı. İngiliz Sosyal Demokrat Parti eski Genel Başkanı eski Dış İşleri Bakanı tıp doktoru Lord David Owen ile Amerika’nın Duke Üniversitesinde Vehim ve Travmatik Stress uzmanı psikiyatrı Profesör Dr. Jonathan Davidson tarafından kaleme alınan bu araştırmada doktorlar son 100 yıl içinde Amerikan Başkanları ile İngiliz Başbakanlarının geçirdikleri sonradan ortaya çıkan deliliği andıran, kişilik bozukluklarını incelediler. Lord David Owen çalışmalarını daha önce 2007 yılında kitap olarak yayımlamış ve yeni baskısı da 2012 de piyasaya çıkan “The Hubris Syndrome: Bush, Blair and the Intoxication of Power”-Hubris Sendromu: Bush Blair ve İktidar Zehirlenmesi” isimli kitapta ABD Başkanı George W. Bush ile İngiliz Başbakanı Tony Blairin iktidarda iken Irak Savaşı ile ilgili yaptıkları delice hareketleri ve yanlışlıkları ele almıştı.
Tıpta “Hubris Syndrome-Aşırı Kibir Hastalığı” olarak Türkçeye çevrilebileceğimiz bu kişilik bozukluğu uzun süre iktidarda kalan siyasilerin halk deyimi ile “dediğim dedik, çaldığım düdük” sözleri ile anlatılacak bir ruhsal bozukluğa dönüştüklerini, delilik belirtileri gösterdiklerini ve hiç kimseyi dinlemeyen, görüşlerine itiraz kabul etmeyen, konuları iyi inceleyip öğrenmeden ani kararlar alan ve sonuçta ülkelerini felaketlere sürükleyebilecek yanlışlıklar yaptıklarını ortaya koyuyor.
ÇALIŞMANIN ANA BULGULARI ŞÖYLE
“Karizma, cazibe, insanları teşvik etme, ikna edebilme, vizyon genişliği, risk alma isteği, büyük idealler ve aşırı kendine güven-genel olarak başarılı liderlere atfedilen özelliklerdir.
Buna karşın bu profilin bir başka yani ise; zaman içinde ortaya çıkan-kimseyi dinlememe veya her şeyi en iyi ben bilirim, siz ne bilirsiniz türünden bir kibir ve insanüstülük inancı halini almasıdır. Dünya gerçeklerinden uzaklaşan bu siyasiler düşüncesizce ve derinliğine inmeden; sonuçlarını düşünmeden kararlar almaya başlarlar. Bunun sonucu ise felaketle sonuçlanan bir liderliğe ve büyük çapta tahribata neden olabilmesidir”. Tarih boyunca bu tür hatalar yapan kısaca kafayı yemiş çok sayıda siyasetçi bulunuyor. Sonuçta hem kendileri hem de ülkeleri hem de başkaları zarar görmüşlerdir.
Büyük değişim, haksızlığı yok etme, adaleti yeniden kurma gibi iddialar ve sözler ile iktidara gelenler, zamanla lüksün, dalkavuk çevrenin, şakşakçılığın ve otoritenin esiri olmaya başlarlar. Yani iktidar bir kimsenin ahlaki yeteneklerini etkileyebilecek güç haline gelebilir. Böylece başlangıçta değişimi öngören etik değerler ahlak hatta dini inançlar zaman içinde lüksün, para ve iktidarın, yağcı, şakşakçı çevrenin etkisiyle değişmeye başlar. Bu ise zaman içinde alıştıkları iktidarı gücünü kaybetme korkusu (paranoya) başlatır. Öksürdüğünün bile manşet olduğunu gören, lüksün, şatafatın, gücün ve her istediğini elde etmeye alışmış, hiç kimseden saklamadığı sözlerinin adeta bir kanun haline döndüğüne tanıklık etmiş olan liderler artık korkularının esiri olmuş ve iktidarı kaybetme korkusunun vehmi içine düşmüştür.
Yani güce, paraya, lükse ve pohpohlanmaya alışık politikacının giderek beyin kimyası bozulmaya yüz tutmuş, gerçeklerden uzaklaşmış, etiksel değerlerini kaybetmiş, kafasındaki hayali bir dünyada yaşamaya başlamıştır. O artık hâkimi mutlaktır, parti onun her dediğini yapan bir araçtır, işine geldikçe parti üyelerinin fikrini alır görünse de sonuçta dediğim dedik haline gelir. Her konuda haklıdır, her sözü bir vecizedir. Yani artık kendisi devlettir kendi kafasında. Hiçbir itiraza tahammülü kalmamıştır.
Tıp adamları bu değişimlerin nedenlerini tam izah edememekle beraber bir ihtimal olarak “mutlak kontrol ve mutlak iktidar peşindeki kişiliklerin mental bir dengesizliğe eğilimleri olabileceği” yönünde fikir yürütmektedirler.
Not: Bu eski ve uzun bir yazımın güncelleşmiş ve kısaltılmış halidir
Kaynaklar:
1-Dr. David Owen-The Hubris Syndrome: Bush, Blair and the Intoxication of Power (Politico’s 2007, revised edition 2012)
2-Dr.David Owen-In Sickness and In Power: Illness in heads of government, military and business leaders since 1900. (Updated version of original In Sickness and In Power: Illness in heads of government over the last 100 years, Methuen, 2008, paperback 2009 and updated edition, 2011)
3- David Owen, Jonathan Davidson-(2009) “Hubris syndrome: An acquired personality disorder? A study of US Presidents and UK Prime Ministers over the last 100 years” Brain: A Journal of Neurology-pp.1396-1406.
DOI: http://dx.doi.org/10.1093/brain/awp008 1396-1406 First published online: 12 February 2009