İklim değişikliği ile mücadele ve dünyanın sürdürülebilirliği konusundaki fikir birliği ve yok oluşu önleme misyonundaki görev paylaşımı adına en önemli haftalardayız. Jeopolitik çatışmalar, Amerikan seçimleri ve ekonomik gelişmeler gölgesinde uluslararası medyada önceki yıllar kadar ön plana çıkamasa da COP29 haftası geldi çattı. Her sene farklı ülkelerde düzenlenen bu zirve 2024 yılında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleşecek. Geçen bir yıl içerisinde alınan kararlar doğrultusunda ne kadar yol alındığı, iklim değişikliğini durdurma noktasında hangi adımların atılması gerektiği ve katılımcı ülkelerin ne gibi katkılar verebileceği tartışılıyor. Geçtiğimiz yılın COP28 görüşmelerinde öne çıkan kararlar şunlardı:
Anlaşılacağı üzere somut hedeflerden uzak ve ilgili aktörlere yeteri kadar hedef belirtemeyen aksiyon maddeleri ile sınırlı kalmıştı alınan kararlar. Bu sene ise tıpkı geçen sene Suudi Arabistan’da olduğu gibi COP zirvesinin, ekonomisi büyük oranda fosil yakıtlara bağımlı Azerbaycan’da düzenleniyor olması tepkilere sebep oldu. Çoğu katılımcının önyargılarla katılım sağlayacağı bu yılın COP29 görüşmelerinde insanlığın zamanı ve imkanları daralırken ne gibi kararlar alınacağı yine merak konusu.
Kısa maddelerle özetlemek gerekirse, COP29’a yön verecek ana başlıkların şu şekilde olması bekleniyor:
Görüşmelerin birincil odak noktasının gelişmiş ülkelerin kırılgan ülkeler için destekleyici nitelikte olması, teknolojik ilerlemelerde ve finansman kaynağı noktasında iş birliklerine açık olması beklenirken Almanya Başbakanı Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva gibi önemli isimlerin görüşmelere katılmaması tepki çekti. Bunun yanı sıra, Taliban yönetiminin görüşmelere delegasyon gönderiyor olmasına değinmeden geçemeyeceğim.
Ben bu satırları yazarken görüşmelerde henüz ikinci gün geride bırakılıyor ve geçen sürede Paris Anlaşması Kredi Mekanizması (PACM), ABD ve Çin gibi ülkelerin metan ve diğer sera gazlarının azaltması, Azerbaycan, Brezilya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı büyük ekonomilerin yeni ulusal katkı beyanları (NDC) ve 2030-2053 net sıfır emisyon hedeflerini güncellemesi konularında anlaşma sağlandığı söyleniyor. Türkiye’nin ise önceki COP toplantılarının aksine, görüşmelere Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı ve delegasyonlarının liderliğinde yüksek kademeden katılım sağlamış olması görüşmelerin olası çıktıları konusunda olumlu sinyaller veriyor.
22 Kasım tarihine kadar sürecek COP29 görüşmelerinde gün geçtikçe yeni kararlar alınacak, sözler verilecek ve yeni yol haritamız belirlenecektir. Geçtiğimiz bir sene boyunca savaşlar, ekonomik krizler ve dünyadaki değişen siyasi dengeler dolayısıyla beklenen hedeflere ulaşılamadığı aşikar. COP29 zirvesinin ele aldığı konuların günümüz gündeminde birincil önceliği taşımaması konusunda oldukça endişeliyim. Şu anda iklim krizi ve kaynaklarımızın yetersizliği gibi çok hayati ve kritik konular bile mevcut krizlerimiz(savaşlar, jeopolitik çatışmalar vs) karşısında önceliklendirilemiyorsa çok ama çok daha büyük ve çözüme muhtaç problemlerimiz var demektir.
- Fosil yakıtlardan kademeli “uzaklaşma”
- Yenilenebilir enerjiye yatırım artışı
- Yoksul ve kırılgan ülkelere finansal destek
Anlaşılacağı üzere somut hedeflerden uzak ve ilgili aktörlere yeteri kadar hedef belirtemeyen aksiyon maddeleri ile sınırlı kalmıştı alınan kararlar. Bu sene ise tıpkı geçen sene Suudi Arabistan’da olduğu gibi COP zirvesinin, ekonomisi büyük oranda fosil yakıtlara bağımlı Azerbaycan’da düzenleniyor olması tepkilere sebep oldu. Çoğu katılımcının önyargılarla katılım sağlayacağı bu yılın COP29 görüşmelerinde insanlığın zamanı ve imkanları daralırken ne gibi kararlar alınacağı yine merak konusu.
Kısa maddelerle özetlemek gerekirse, COP29’a yön verecek ana başlıkların şu şekilde olması bekleniyor:
- Ulusal Katkı Beyanlarının (NDC) Güçlendirilmesi: Ülkelerden sera gazı emisyonlarını 2035’e kadar azaltacak ve 2030 hedeflerini güçlendirecek daha iddialı taahhütler vermeleri istenecek.
- Uyum Finansmanı ve Ulusal Uyum Planları: İklim etkilerine karşı uyum sağlamada mevcut olan finansman açığını kapatmaya yönelik çalışmalara ağırlık verecek.
- Kayıp ve Zarar Fonu: İklim değişikliğinden kaynaklanan kayıplarla mücadele eden gelişmekte olan ülkeler için fon sağlama mekanizmalarına odaklanacak
- Karbon Piyasaları: Paris Anlaşması'nın 6. Maddesi kapsamında karbon kredileri ve ticareti ile ilgili düzenlemelerin netleştirilmesi bekleniyor.
- 1,5°C Hedefine Yönelik Yol Haritası
Görüşmelerin birincil odak noktasının gelişmiş ülkelerin kırılgan ülkeler için destekleyici nitelikte olması, teknolojik ilerlemelerde ve finansman kaynağı noktasında iş birliklerine açık olması beklenirken Almanya Başbakanı Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva gibi önemli isimlerin görüşmelere katılmaması tepki çekti. Bunun yanı sıra, Taliban yönetiminin görüşmelere delegasyon gönderiyor olmasına değinmeden geçemeyeceğim.
Ben bu satırları yazarken görüşmelerde henüz ikinci gün geride bırakılıyor ve geçen sürede Paris Anlaşması Kredi Mekanizması (PACM), ABD ve Çin gibi ülkelerin metan ve diğer sera gazlarının azaltması, Azerbaycan, Brezilya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı büyük ekonomilerin yeni ulusal katkı beyanları (NDC) ve 2030-2053 net sıfır emisyon hedeflerini güncellemesi konularında anlaşma sağlandığı söyleniyor. Türkiye’nin ise önceki COP toplantılarının aksine, görüşmelere Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı ve delegasyonlarının liderliğinde yüksek kademeden katılım sağlamış olması görüşmelerin olası çıktıları konusunda olumlu sinyaller veriyor.
22 Kasım tarihine kadar sürecek COP29 görüşmelerinde gün geçtikçe yeni kararlar alınacak, sözler verilecek ve yeni yol haritamız belirlenecektir. Geçtiğimiz bir sene boyunca savaşlar, ekonomik krizler ve dünyadaki değişen siyasi dengeler dolayısıyla beklenen hedeflere ulaşılamadığı aşikar. COP29 zirvesinin ele aldığı konuların günümüz gündeminde birincil önceliği taşımaması konusunda oldukça endişeliyim. Şu anda iklim krizi ve kaynaklarımızın yetersizliği gibi çok hayati ve kritik konular bile mevcut krizlerimiz(savaşlar, jeopolitik çatışmalar vs) karşısında önceliklendirilemiyorsa çok ama çok daha büyük ve çözüme muhtaç problemlerimiz var demektir.