Yıllar önce, AKP’li bir bürokrat bir sohbetimizde “AK Parti Türk siyasi tarihinin gördüğü en büyük koalisyon” demişti. Elbette kastı, ülkenin içinde bulunduğu siyasi ekonomik durum nedeniyle birçok farklı kesim tarafından oluşturulan ittifak ve kendisinin de birisine dahil olduğu dini gruplardı.
Ama açıkçası bugün 22 yılda oluşmuş bambaşka bir koalisyonla karşı karşıyayız. Hem de bu sefer Türk siyasi tarihinin değil dünya tarihinin bile görmediği bir koalisyon. Adı Erdoğan-Erdoğan koalisyonu. Ya da kült Kramer- Kramere karşı filmindeki gibi bazen de Erdoğan_ Erdoğan’a karşı durumu. Türkiye 21 yıllık Erdoğan iktidarında sanki birçok farklı lider tarafından yönetiliyormuş gibi. Burada asıl önemli olan da her Erdoğan’ın halktan bir şekilde destek almayı başarmış olması. İnsan bazen Erdoğan’a oy verenlerin hangi Erdoğan’a oy verdiğini düşünüyor açıkçası, muhakkak başka bir açıklaması olmalı.
En son yaşanan faiz artışı ile geldi bu konu aklıma, daha 21 Nisan günü yani bugünden sadece 4 ay önce Erdoğan bir konuşmasında tam olarak şöyle demişti, “Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselemez, faiz devamlı düşecektir. Amerika’da faiz yükselebilir, Avrupa’da yükselebilir ama Türkiye’de faiz düşecek, ve göreceksiniz enflasyon da faizle beraber düşecek. Türkiye yüzyılı gibi tarihi bir vizyonu üç beş karaborsacının hırsının kurbanı etmeyeceğiz” Şimdi bu cümlenin başına ve sonuna dikkatinizi çekmek istiyorum, kendisi iktidarda kalırsa faizi indirmeye devam ederek ülkeyi üç beş karaborsacının hırsına etmeyeceğini söylüyor Erdoğan. Ama belli ki bugün iktidarda diğer Erdoğan var. Ama her şekilde Türkiye yüzyılı vizyonu üç beş karaborsacının hırsına feda edilmiş durumda, bunu da elbette yukarıdaki cümleyi kuran Erdoğan yapmış olamaz.
Daha birkaç gün öncesinde de dolarizasyonun ve devalüasyonun önünü kesmek için Aralık 2021’de Erdoğan tarafından uygulanmaya başlanan kur korumalı mevduat enstrümanından vazgeçmenin ilk adımı atıldı. Elbette o adımı da 2021’de iktidarda bulunan Erdoğan atmış olamazdı.
Zaten önceki Erdoğan, ülke ekonomisinin başına Mehmet Şimşek’i asla getirmezdi. Zira Erdoğan 2019 yılının Aralık ayında Şehir Üniversitesi ile ilgili iddiaları yanıtlarken, “Mehmet Şimşek var. Başka kim var? O zaman Ulaştırma Bakanı olarak Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun içinde olan Feridun Bilgin var. Hani bunlar dürüsttü ya. Dürüstlüğü bunlar kimseye bırakmıyordu? Bunlar Halk Bank’ı da dolandırmaya çalışıyorlar." Diyerek bugün ekonominin başına yeniden gelen Şimşek’i Halk Bankı dolandırmaya çalışmakla suçlamıştı. Ama seçimleri kazanan diğer Erdoğan, Şimşek’i göreve gelmesi konusunda ikna etmek için de epeyce uğraştı.
Bu Erdoğanlar arasındaki geçiş de diğer iktidarlar arası değişimler gibi olmuyor doğal olarak, çünkü ortada çok sağlam bir koalisyon var. Mesela Rahip Brunson konusunda “Bu fakir bu görevde olduğu sürece Brunson’u alamazsınız” dedikten sonra bir yıl bile geçmeden Brunson serbest kaldı mesela, arada bir seçim falan da olmadığı için muhakkak koalisyon işledi yine.
Ama mesela Cemal Kaşıkçı davasında da Erdoğan- Erdoğan’a karşı durumu olmuştu hatırlarsınız, ya da Sisi meselesinde de. Hangisi olursa olsun bir şekilde Erdoğan kazanmaya devam etti. Her seferinde başka bir Erdoğan hem de. İktidarımıza mal olacağını bilsem, ülkeyi batıracak olan EYT ye onay vermem diyen de EYT meselesini çözdük diyen de Erdoğan ama her iki şekilde de oy almaya devam eden de Erdoğan. Ya da çözüm sürecinde PKK ile görüşmelere onay veren de, andımızı kaldırtan, hatta TC tabelalarının dahi kaldırılmasına sessiz kalarak oy alan da Erdoğan, bugün yerli ve milli güvenlikçi politikalar üzerinden oy alan da Erdoğan.
Böyle arşivlerde daha onlarca hatta belki de yüzlerce Erdoğan- Erdoğan’a karşı uygulaması ya da Erdoğan-Erdoğan koalisyonu politikasının ürünü olan şeyler görebilirsiniz. Buna rağmen iktidarda kalmayı başaran Erdoğan’la ilgili analizlerin artık ideolojik veya ekonomik boyutları anlamsızlaşmaya başlıyor. Kendisine oy veren kesimle kurduğu çok farklı bir bağ kurduğu kesin. Ama bu bağın bir benzerini kurmak konusunda ya da Erdoğan’ın kurduğu bağı zayıflatmak konusunda muhalefetin çok da başarılı olduğu söylenemez.
Yukarıda yazdıklarım üzerinden şöyle bir benzetme yapmak da ne yazık ki mümkün, şutu çekenin ardından kaleye geçip kendi şutunu kurtarmaya çalıştığı tek kale bir maç oynanıyor gibi. Burada bir kırılma anına ihtiyaç var, eğer başarılamaz ve önümüzdeki yerel seçimlerde de Erdoğan, Erdoğan’ı yenerse seçimli demokrasi tarihimiz oldukça büyük bir yara alacaktır. Bunun sebebi Erdoğan’ın başarısız ya da kötü yönetimi değil, muhalefetsiz kalacak bir sistemin kontrol mekanizması olmadan işlemeye başlayacağı gerçeğidir. Zaten o mekanizma oldukça yara almış durumda ama hala demokrasi için umut var elbette. Umut var ama şu aşamada sadece umut var. Erdoğan’ın büyüsünü bozmak konusunda oluşturulmuş bir paradigma henüz net olarak muhalefet kanadında da görünmüyor. Çünkü o büyünün bozulması için konsolide olmuş kesimden oy almak zorunluluğu net şekilde görünüyor. Ekonomik krizin büyük şehirlerde oluşturacağı avantajla kazanılacak başkanlıklardan bahsetmiyorum, bu sefer il genel meclisi oylarında da bir şeyler değişmeli.
Ama açıkçası bugün 22 yılda oluşmuş bambaşka bir koalisyonla karşı karşıyayız. Hem de bu sefer Türk siyasi tarihinin değil dünya tarihinin bile görmediği bir koalisyon. Adı Erdoğan-Erdoğan koalisyonu. Ya da kült Kramer- Kramere karşı filmindeki gibi bazen de Erdoğan_ Erdoğan’a karşı durumu. Türkiye 21 yıllık Erdoğan iktidarında sanki birçok farklı lider tarafından yönetiliyormuş gibi. Burada asıl önemli olan da her Erdoğan’ın halktan bir şekilde destek almayı başarmış olması. İnsan bazen Erdoğan’a oy verenlerin hangi Erdoğan’a oy verdiğini düşünüyor açıkçası, muhakkak başka bir açıklaması olmalı.
En son yaşanan faiz artışı ile geldi bu konu aklıma, daha 21 Nisan günü yani bugünden sadece 4 ay önce Erdoğan bir konuşmasında tam olarak şöyle demişti, “Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselemez, faiz devamlı düşecektir. Amerika’da faiz yükselebilir, Avrupa’da yükselebilir ama Türkiye’de faiz düşecek, ve göreceksiniz enflasyon da faizle beraber düşecek. Türkiye yüzyılı gibi tarihi bir vizyonu üç beş karaborsacının hırsının kurbanı etmeyeceğiz” Şimdi bu cümlenin başına ve sonuna dikkatinizi çekmek istiyorum, kendisi iktidarda kalırsa faizi indirmeye devam ederek ülkeyi üç beş karaborsacının hırsına etmeyeceğini söylüyor Erdoğan. Ama belli ki bugün iktidarda diğer Erdoğan var. Ama her şekilde Türkiye yüzyılı vizyonu üç beş karaborsacının hırsına feda edilmiş durumda, bunu da elbette yukarıdaki cümleyi kuran Erdoğan yapmış olamaz.
Daha birkaç gün öncesinde de dolarizasyonun ve devalüasyonun önünü kesmek için Aralık 2021’de Erdoğan tarafından uygulanmaya başlanan kur korumalı mevduat enstrümanından vazgeçmenin ilk adımı atıldı. Elbette o adımı da 2021’de iktidarda bulunan Erdoğan atmış olamazdı.
Zaten önceki Erdoğan, ülke ekonomisinin başına Mehmet Şimşek’i asla getirmezdi. Zira Erdoğan 2019 yılının Aralık ayında Şehir Üniversitesi ile ilgili iddiaları yanıtlarken, “Mehmet Şimşek var. Başka kim var? O zaman Ulaştırma Bakanı olarak Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun içinde olan Feridun Bilgin var. Hani bunlar dürüsttü ya. Dürüstlüğü bunlar kimseye bırakmıyordu? Bunlar Halk Bank’ı da dolandırmaya çalışıyorlar." Diyerek bugün ekonominin başına yeniden gelen Şimşek’i Halk Bankı dolandırmaya çalışmakla suçlamıştı. Ama seçimleri kazanan diğer Erdoğan, Şimşek’i göreve gelmesi konusunda ikna etmek için de epeyce uğraştı.
Bu Erdoğanlar arasındaki geçiş de diğer iktidarlar arası değişimler gibi olmuyor doğal olarak, çünkü ortada çok sağlam bir koalisyon var. Mesela Rahip Brunson konusunda “Bu fakir bu görevde olduğu sürece Brunson’u alamazsınız” dedikten sonra bir yıl bile geçmeden Brunson serbest kaldı mesela, arada bir seçim falan da olmadığı için muhakkak koalisyon işledi yine.
Ama mesela Cemal Kaşıkçı davasında da Erdoğan- Erdoğan’a karşı durumu olmuştu hatırlarsınız, ya da Sisi meselesinde de. Hangisi olursa olsun bir şekilde Erdoğan kazanmaya devam etti. Her seferinde başka bir Erdoğan hem de. İktidarımıza mal olacağını bilsem, ülkeyi batıracak olan EYT ye onay vermem diyen de EYT meselesini çözdük diyen de Erdoğan ama her iki şekilde de oy almaya devam eden de Erdoğan. Ya da çözüm sürecinde PKK ile görüşmelere onay veren de, andımızı kaldırtan, hatta TC tabelalarının dahi kaldırılmasına sessiz kalarak oy alan da Erdoğan, bugün yerli ve milli güvenlikçi politikalar üzerinden oy alan da Erdoğan.
Böyle arşivlerde daha onlarca hatta belki de yüzlerce Erdoğan- Erdoğan’a karşı uygulaması ya da Erdoğan-Erdoğan koalisyonu politikasının ürünü olan şeyler görebilirsiniz. Buna rağmen iktidarda kalmayı başaran Erdoğan’la ilgili analizlerin artık ideolojik veya ekonomik boyutları anlamsızlaşmaya başlıyor. Kendisine oy veren kesimle kurduğu çok farklı bir bağ kurduğu kesin. Ama bu bağın bir benzerini kurmak konusunda ya da Erdoğan’ın kurduğu bağı zayıflatmak konusunda muhalefetin çok da başarılı olduğu söylenemez.
Yukarıda yazdıklarım üzerinden şöyle bir benzetme yapmak da ne yazık ki mümkün, şutu çekenin ardından kaleye geçip kendi şutunu kurtarmaya çalıştığı tek kale bir maç oynanıyor gibi. Burada bir kırılma anına ihtiyaç var, eğer başarılamaz ve önümüzdeki yerel seçimlerde de Erdoğan, Erdoğan’ı yenerse seçimli demokrasi tarihimiz oldukça büyük bir yara alacaktır. Bunun sebebi Erdoğan’ın başarısız ya da kötü yönetimi değil, muhalefetsiz kalacak bir sistemin kontrol mekanizması olmadan işlemeye başlayacağı gerçeğidir. Zaten o mekanizma oldukça yara almış durumda ama hala demokrasi için umut var elbette. Umut var ama şu aşamada sadece umut var. Erdoğan’ın büyüsünü bozmak konusunda oluşturulmuş bir paradigma henüz net olarak muhalefet kanadında da görünmüyor. Çünkü o büyünün bozulması için konsolide olmuş kesimden oy almak zorunluluğu net şekilde görünüyor. Ekonomik krizin büyük şehirlerde oluşturacağı avantajla kazanılacak başkanlıklardan bahsetmiyorum, bu sefer il genel meclisi oylarında da bir şeyler değişmeli.