İnsan topluluklarının, millet, ulus, devlet gibi daha organize ve bütünleşmiş kitlelere evrilme sürecinde, ortak değer ve amaçlar etrafında birleşmek vazgeçilmez bir rol oynamıştır. Bu ilk insan topluluklarından bu yana bilinen ve kabul görmüş bir tespittir. Ortak değer ve amaçlardan kasıt, karın doyurmak ve hayatta kalma mücadelesinden öte, inanç ve birlik olma gibi değerler etrafında birleşmek elbette. Bugünkü yaygın ifade şekliyle milli ve manevi değerler.
Toplumların daha homojen inanç ve kimlik gruplarından oluştuğu dönemleri dışarıda tutarsak, insanlığın inanç ve kimlik üzerinden toplumu manüpile etmeyi keşfettiği dönemlerden bugüne bu iki kavram bırakın toplumları bir arada tutmayı ayrışmanın, kan ve gözyaşının kaynağı olmuştur. Başta da iç savaşlar, çatışmalar. Gerçekte kan ve gözyaşının kaynağı bu kavramlar üzerinden yapılan siyasettir elbette.
İnsanlık bugünlere gelirken, farklı inanç ve düşüncelerin bir arada ve mutlu yaşayabildiği olgunlukta örnek toplumlar da var olmuştur elbette ama maalesef istisna olmaktan öteye gidememiştir.
Henüz özgürlük, barış, kardeşlik, eşit paylaşım gibi evrensel kavramlarla tanışmamış insan grupları için elbette bu tür yerel kavramlar bir, birlik olma, kimlik oluşturma süreçlerinde mutlak gerekli idi.
Toplumların genelinin ortak ve birleştirici kavramı olarak kabul edilen ve bu işlevle ortaya çikan inanç süreç içerisinde başkalarının inancının doğruluğunu sorgulama, mezheplere ayrılma, mezheplerin de kendi içlerinde yollara, dallara ayrılması ile toplumsal ayrışmanın ve huzursuzluğun kaynağı olmuştur. Sorunun kaynağı hepsinin kendi doğrusunu dayatmasında elbette.
Bir diğer birleştirici olması gereken kavram milli birlik ve amaçlar. Yine bu kavram da birleştirici olmaktan öte ayrıştırıcı rol oynamıştır. Hep diğeri "vatan haini", ben daha vatanseverim" siyaseti ile hayata bakanlar bilerek ya da bilmeyerek birleştirmek bir yana toplumu ayrıştırmışlardır.
Bu noktada birlik, beraberlik ve huzur adına gerek tüm insanlık gerekse ülkeler düzeyinde huzuru ve mutluluğu bulmak için yerel inanç ve kimlik değerlerini mi yoksa daha evrensel değerleri mi öncelemeliyiz sorusuna bir cevap bulmak gerekiyor.
Elbette ki toplumların genelinin ortak ve birleştirici değeri olarak kabul gören inanç ve ulusal kimlik gibi değerler göz ardı edilip yok sayılamaz. Yapılması gereken bu değerler nesilden nesile aktarılırken yukarıda da ifade ettiğim özgürlük, barış, kardeşlik, toplumsal dayanışma, adil paylaşım gibi evrensel değerlerin gerek eğitim sistemi gerekse de tüm toplumun değer yargıları içerisinde ön plana çıkarılmasıdır.
Özetle tüm insanlığın huzuru,mutluluğu ve refahı ortak arzumuz ise yapılması gereken toplumların yerel kimliklerine sahip çıkarak evrensel doğru ve değerleri öncelemesidir.
Toplumların daha homojen inanç ve kimlik gruplarından oluştuğu dönemleri dışarıda tutarsak, insanlığın inanç ve kimlik üzerinden toplumu manüpile etmeyi keşfettiği dönemlerden bugüne bu iki kavram bırakın toplumları bir arada tutmayı ayrışmanın, kan ve gözyaşının kaynağı olmuştur. Başta da iç savaşlar, çatışmalar. Gerçekte kan ve gözyaşının kaynağı bu kavramlar üzerinden yapılan siyasettir elbette.
İnsanlık bugünlere gelirken, farklı inanç ve düşüncelerin bir arada ve mutlu yaşayabildiği olgunlukta örnek toplumlar da var olmuştur elbette ama maalesef istisna olmaktan öteye gidememiştir.
Henüz özgürlük, barış, kardeşlik, eşit paylaşım gibi evrensel kavramlarla tanışmamış insan grupları için elbette bu tür yerel kavramlar bir, birlik olma, kimlik oluşturma süreçlerinde mutlak gerekli idi.
Toplumların genelinin ortak ve birleştirici kavramı olarak kabul edilen ve bu işlevle ortaya çikan inanç süreç içerisinde başkalarının inancının doğruluğunu sorgulama, mezheplere ayrılma, mezheplerin de kendi içlerinde yollara, dallara ayrılması ile toplumsal ayrışmanın ve huzursuzluğun kaynağı olmuştur. Sorunun kaynağı hepsinin kendi doğrusunu dayatmasında elbette.
Bir diğer birleştirici olması gereken kavram milli birlik ve amaçlar. Yine bu kavram da birleştirici olmaktan öte ayrıştırıcı rol oynamıştır. Hep diğeri "vatan haini", ben daha vatanseverim" siyaseti ile hayata bakanlar bilerek ya da bilmeyerek birleştirmek bir yana toplumu ayrıştırmışlardır.
Bu noktada birlik, beraberlik ve huzur adına gerek tüm insanlık gerekse ülkeler düzeyinde huzuru ve mutluluğu bulmak için yerel inanç ve kimlik değerlerini mi yoksa daha evrensel değerleri mi öncelemeliyiz sorusuna bir cevap bulmak gerekiyor.
Elbette ki toplumların genelinin ortak ve birleştirici değeri olarak kabul gören inanç ve ulusal kimlik gibi değerler göz ardı edilip yok sayılamaz. Yapılması gereken bu değerler nesilden nesile aktarılırken yukarıda da ifade ettiğim özgürlük, barış, kardeşlik, toplumsal dayanışma, adil paylaşım gibi evrensel değerlerin gerek eğitim sistemi gerekse de tüm toplumun değer yargıları içerisinde ön plana çıkarılmasıdır.
Özetle tüm insanlığın huzuru,mutluluğu ve refahı ortak arzumuz ise yapılması gereken toplumların yerel kimliklerine sahip çıkarak evrensel doğru ve değerleri öncelemesidir.