• Sitemizde hiç bir şekilde yasa dışı bahis ve kumar oynatılmamaktadır! PusulaBET Forum Sitesi, Türkçe dilini kullanan ve Türkiye dışında yaşayan kişileri bilgilendirmek amacıyla düzenlenmektedir. PusulaBET Forum sitesinde tanıtılan bahis firmaları Türkiye Cumhuriyeti kanunlarınca yasal olmayabilir, Türkiye'de ikamet eden ve paylaştığımız iddaa tahminlerini takip eden kişiler Sportoto bayileri olan; Bilyoner, Nesine, Tuttur, Birebin, Misli ve Oley web sitelerinden bahis yapmalıdır. Digitürk ve D-Smart gibi platformların sahip olduğu telif haklarından ötürü sitemizde yayınlarına yer verilmemektedir.

    Skype : live:.cid.a929326185b46229

Hayat dersleri: O gün hayır demeseydim, kimbilir şimdi neredeydim?

Astek

Member
Katılım
23 Tem 2023
Mesajlar
10,894
Tepkime puanı
0
Puanları
16
36(11).png


İnsan, hayatının son düzlüğüne varıp geriye baktığında, hele anılarını yazdığında, kendisiyle ve hayatla ilgili pek çok ders çıkarabiliyor.

Karamsar bir günümüzde bunları, idam mahkumunun darağacında son sözü sorulduğunda “Bu bana iyi bir ders olacak!” demesine benzetebiliriz.

Benim aldığım temel ders şu: Tek kelimelik yanıtlarınıza çok dikkat edin. Özellikle “Evet!” ve “Hayır!”a!

Sisam adalı komşumuz Pitagoras 2600 yıl önce boşuna “En çok üzerinde düşünmeniz gereken en eski ve kısa sözcüklerdir: Evet ve Hayır!” dememiş.

Hayattan aldığım derslerden biri ”hayır”ların “evet”lerden daha önemli olduğudur.

KENDİMİ NASIL KURTARDIM?

Bazen “Hayır!” demek “Evet!” demekten daha zordur.

Geçenlerde yayınlanan “Babıali’ye Son Tren” adlı anı kitabımı yazarken böyle üç dört örnek çıktı karşıma. “İyi ki hayır demişim yoksa hayatım kaymış olurdu!” diye düşündüm.

Yıl 1977. İstanbul’da, iki çocuklu ve işsizim. Çıkarttığımız Politika gazetesi batmış, TRT’ye dönüş umutları fos çıkmış, Boğaziçi Üniversitesi’ne almamışlar. Tüm kapılar kapalı.

TRT’den bir arkadaş, ki güçlü çevrelerle hep iyi ilişkileri olagelmişti, telefon etti:

“Filanca turizm şirketinin sahibi falanca bey seninle görüşmek istiyor. Biliyorsun gazeteci kökenlidir. Telefon numaranı verdim, arayacak.”

Nitekim, aradı, öğle yemeğine davet etti.

Nişantaşı’nda bir yerde buluştuk. Hiç vakit kaybetmeden beni şirketin genel müdürü ve yönetim kurulu başkanı yapmak istediğini söyledi. Efendim, dış pazara açılıyorlarmış, benim gibi iyi yabancı dil bilen, akademik payesi olan birine ihtiyacı varmış.

Ben kem küm edince, vereceği maaşı söyledi. Astronomik derler ya, öyle bir rakam! Ve ben iki çocuklu işsiz bir insanım.

Beyefendi beni, hiç tanımadığım ve içinde bulunmayı arzu etmediğim bir bahçede bahçıvanlığa çağırıyordu. Ve tabii, “Evet!” dememi bekliyordu.

Kibarca “Hayır!” deyip ayrıldım.

Müthiş bir işi reddetmiş gibi değil, bir kapandan kaçmış gibi sevinerek hem de. Oh, kendimi kurtarmıştım.

(Meraklılarına: Hikayedeki gazetecinin ve iş adamının adları kitapta var. Burada anıp konuyu gölgelesin istemedim!”)

DEĞİŞMEK, GELİŞMEK VE DÖNMEK

Evet, kendimi kurtarmıştım!

Daha doğrusu kendim olarak kalmayı başarmıştım.

Felsefe ve psikolojide kendini tanımanın önemi üzerinde çok durulur. Gerek Batı’da gerekse Doğu’da felsefenin ilk emri “Kendini tanı!”dır.

Kuşkusuz buna “Kendini koru!” eklenebilir. Fiziksel anlamda korumanın ötesinde “kimlik, kişilik, hayat tercihi, bireysel etik anlamında kendini koru!”

Ruhunu satma, kalemini kiralama, kendin kal türünden nice tekrarları vardır bu emrin.

Kendini koruyabilmek için kendini tanımak gerekir ki, bu sanıldığı kadar kolay bir şey değildir!

Bunu söylerken hep aynı kalmalıyız demek istemiyorum. Tam tersine, insanın bir proje olduğuna ve gitmek istediği yönde – bulmayı başarmışsa “kendi” yönünde – sürekli ilerlemesi (değişmesi) gerektiğine inanıyorum.

Buna “gelişme” diyoruz. Aristoteles’in sözünü ettiği eudomania ya da gürlüğe böyle gidiliyor.

Bu sırada Tarsuslu Pavlus’un gibi aniden dönüşen, hidayete erenlere de rastlanıyor. Samimi iseler onlara da itirazım yok.

Benim itirazım, insanın bir çıkar uğruna, bambaşka bir etik kıyafet gerektiren bir kimliğe bürünmesi. Bunlara “dönek” diyoruz. Siyaset ve medya dünyamızda bunlardan çok var…

Bunlara elbette güvenilemez. Bugün kendisini satan insanların yarın başkalarını satmasından normal ne olabilir?

Özellikle gazetecilik gibi bazı mesleklerde kendisi kalmak isteyenleri ayartmak için her yola başvurulur. Onları baştan çıkartmak için en baş döndürücü müzikler çalınır. Zayıf olanların kopup gitmesi olağandır.

Odiseus, bu yüzden, Sirenlerin insanı esrikleştiren şarkılarına karşı tayfalarının kulağına balmumu tıkamış, kendisini ise direğe bağlatmıştır.

KATİL İLE MAKTÜL

Siyaset ve medya dünyası Sirenlerin tavlayıp domuza döndürdüğü insanlarla doludur. Babıali’de de bunlardan çok gördüm. Böyle birinin değişim öyküsünü Babıali’de Cinayet: Gazeteciyi Kim Öldürdü? adlı romanımda anlattım.

Belki de, katil ile maktulün aynı kişi olduğu tek dedektif romanıdır.

Evet, böylelerine rastladığımda şaşırıp nereye bakacağımı şaşırırım: Yerinde kalmış sol gözüne mi, yoksa kaymış, sağ gözüne mi?

Katile mi yoksa maktule mi?

İşte size bir hayat dersi: “Hayır!” demesini bilmek cinayeti önleyebilir!
 
bonus veren siteler onwin
hack forum warez forum illegal forum hack forum gaziantep escort gaziantep escort porno izle mersin escort eseranaokulu.com deneme bonusu veren siteler hack forum hack forumu warez forum warez forum warez forumu illegal forum warez php scriptler warez scriptler nulled forum cracking forum warez mumbar deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu
Üst Alt