Sayın Akar tarafından yapılan eğitim tanımına itirazlar dile getiriliyor. Benim de itirazım var elbette ama ben genelden farklı düşünüyorum. Sayın Akar’ın söylediklerinde yanlış bir şey yok. Bence eksikler var.
En önemli eksik kadere razı olmayı ve şükretmeyi öğretmemiz olmalı çocuklarımıza. Eğitim ve öğretimin asıl amacı bilgi sahibi olmak olursa o edinilen bilgilerle bir sürü yanlış fikre kapılma riski var çocuklarımızın çünkü.
Allah korusun, öyle bir durumda çocuklarımız Dilan Polat gibi Hanım efendilerin çalışıp hak ederek kazandığı o servetlere karşı isyan anlamı taşıyacak fikirler oluşturabilirler.
Sokaklarda birbirlerine şiddet uygulayarak mafyacılık oynayan ve birbirlerinden haklarını bu şekilde almaya çalışan büyüklerinin davranışları üzerine kafa yorup, bunların yanlış şeyler olduğunu düşünebilirler.
Oysa bunlara hiç kafa yormamak gerekir. Kaderin böyle olduğuna kendilerine biçilen rolün aç kalmak olduğuna kanaat etmeleri gerekir. Bir şeyler üretmek için çabalamanın ne kadar anlamsız olduğunu da baştan bilmeleri gerekir. Yoksa çalışıp, üretip sonra da onun karşılığını almayı beklerler maazallah. Bu da onları mutsuz, ateist, deist falan yapar.
Şükretmeyi asla unutmamalı çocuklarımız ama o bildiğimiz şükürden bahsetmiyorum. Her hale şükrederken, zenginlere ve yöneticilere de itiraz etmemek konusunu atlamamalı. İsyan etmemeli. Emekli maaşlarının ya da asgari ücretin bir kirayı dahi karşılayamaz durumda olmasının tamamen kader olduğunu kabullenmeli.
Yanından geçen 10 milyonlarca liralık araba üzerine çamur sıçrattığında bu durum onun kalbini bozmasına neden olmamalı. Bunun da kaderin bir tecellisi olduğuna inanarak yaşamına devam etmeli.
Hatırlayın Sayın Diyanet İşleri Başkanımız ne güzel söylemişti, “Fakirler cennette şehitlerin hemen yanında olacak ve bizler onları kıskanacağız” diye. İşte çocuklarımızın alacağı eğitim o sebeple tam olarak bunları vermeli çocuklarımıza. Düşünsenize, fakirliğin faziletlerinden haberdar olmayan nesiller ne işe yarar. Herkes bir standart içinde yaşamak istese mesela, herkes arabası olsun tatile gidebilsin falan istese memleket nasıl bir yere dönüşür. O zaman zenginlerin o çektikleri büyük sıkıntıları hepimiz çekmek zorunda kalırız, Allah korusun.
Allah’ın ayetlerimde “İhtiyaçtan ve ihtiyattan fazlasının dağıtılması” emrinin olduğu üzerinden kafa yormaya başlarlarsa ya çocuklarımız, hepsi birden mutsuz olmaz mı? İşte o sebeple Sayın Akar tarafından söylenenler oldukça doğru ama eksik. Şükür ki daha önce o eksikleri Sayın Ali Erbaş tamamlamıştı da, eğitim sistemimizin aslında neyi sağlaması gerektiğini bizler başından beri biliyoruz.
İşte bu nedenle, eğitim denen meselenin amaçlarını doğru tanımlamak elzemdir. Öylesine elzemdir ki bütün sosyal barışımız artık bu belirlemeye bağlıdır.
Peki, şöyle bir durum da söz konusu olabilir mi? Mesela zenginlerimize ve hükmedenlerimize de Allah korkusu konusunda aynı eğitimleri yeniden versek mesela. Ama eğitimlerde infak ayetlerini de önlerine koysak. İtibardan tasarruf edilmez cümlesi ile israf ayetlerini de yeniden ele alsak. Tasarruf ile israf kelimelerinin etimolojik ilişkilerini de anlatsak sonra.
İnfak ayetlerini alt alta yazsak. Allah’tan neden korkmamız gerektiğini ve neden aslında sevmemiz de gerektiğini baştan başlayarak anlatsak. Ama Allah’ın ayetlerini biz normal insanların da anlayabileceğini söylesek. Bunları bize tarikat ve cemaat liderlerinin anlatmasının şart olmadığından bahsetsek. Fakirliğin kutsanacak bir şey olmadığını kutsal olanın paylaşmak olduğunu anlatsak. Olmaz mı acaba Sayın yönetenler ve zenginler?
Olmaz elbette, olsa zaten büyüklerimiz bizim adımıza bunları yapar yapmıyorlarsa sırf bizi düşündükleri içindir. Yoksa Ebu Zer’in o isyan kültürüne doğru gideriz maazallah değil mi? “Geceyi aç geçirip de sabah kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim” demişti ya Ebu Zer. Oralarda bir yerdeyiz belki ama kılıcına davrananlar geceyi aç geçirenler değil artık, ne yazık ki…
En önemli eksik kadere razı olmayı ve şükretmeyi öğretmemiz olmalı çocuklarımıza. Eğitim ve öğretimin asıl amacı bilgi sahibi olmak olursa o edinilen bilgilerle bir sürü yanlış fikre kapılma riski var çocuklarımızın çünkü.
Allah korusun, öyle bir durumda çocuklarımız Dilan Polat gibi Hanım efendilerin çalışıp hak ederek kazandığı o servetlere karşı isyan anlamı taşıyacak fikirler oluşturabilirler.
Sokaklarda birbirlerine şiddet uygulayarak mafyacılık oynayan ve birbirlerinden haklarını bu şekilde almaya çalışan büyüklerinin davranışları üzerine kafa yorup, bunların yanlış şeyler olduğunu düşünebilirler.
Oysa bunlara hiç kafa yormamak gerekir. Kaderin böyle olduğuna kendilerine biçilen rolün aç kalmak olduğuna kanaat etmeleri gerekir. Bir şeyler üretmek için çabalamanın ne kadar anlamsız olduğunu da baştan bilmeleri gerekir. Yoksa çalışıp, üretip sonra da onun karşılığını almayı beklerler maazallah. Bu da onları mutsuz, ateist, deist falan yapar.
Şükretmeyi asla unutmamalı çocuklarımız ama o bildiğimiz şükürden bahsetmiyorum. Her hale şükrederken, zenginlere ve yöneticilere de itiraz etmemek konusunu atlamamalı. İsyan etmemeli. Emekli maaşlarının ya da asgari ücretin bir kirayı dahi karşılayamaz durumda olmasının tamamen kader olduğunu kabullenmeli.
Yanından geçen 10 milyonlarca liralık araba üzerine çamur sıçrattığında bu durum onun kalbini bozmasına neden olmamalı. Bunun da kaderin bir tecellisi olduğuna inanarak yaşamına devam etmeli.
Hatırlayın Sayın Diyanet İşleri Başkanımız ne güzel söylemişti, “Fakirler cennette şehitlerin hemen yanında olacak ve bizler onları kıskanacağız” diye. İşte çocuklarımızın alacağı eğitim o sebeple tam olarak bunları vermeli çocuklarımıza. Düşünsenize, fakirliğin faziletlerinden haberdar olmayan nesiller ne işe yarar. Herkes bir standart içinde yaşamak istese mesela, herkes arabası olsun tatile gidebilsin falan istese memleket nasıl bir yere dönüşür. O zaman zenginlerin o çektikleri büyük sıkıntıları hepimiz çekmek zorunda kalırız, Allah korusun.
Allah’ın ayetlerimde “İhtiyaçtan ve ihtiyattan fazlasının dağıtılması” emrinin olduğu üzerinden kafa yormaya başlarlarsa ya çocuklarımız, hepsi birden mutsuz olmaz mı? İşte o sebeple Sayın Akar tarafından söylenenler oldukça doğru ama eksik. Şükür ki daha önce o eksikleri Sayın Ali Erbaş tamamlamıştı da, eğitim sistemimizin aslında neyi sağlaması gerektiğini bizler başından beri biliyoruz.
İşte bu nedenle, eğitim denen meselenin amaçlarını doğru tanımlamak elzemdir. Öylesine elzemdir ki bütün sosyal barışımız artık bu belirlemeye bağlıdır.
Peki, şöyle bir durum da söz konusu olabilir mi? Mesela zenginlerimize ve hükmedenlerimize de Allah korkusu konusunda aynı eğitimleri yeniden versek mesela. Ama eğitimlerde infak ayetlerini de önlerine koysak. İtibardan tasarruf edilmez cümlesi ile israf ayetlerini de yeniden ele alsak. Tasarruf ile israf kelimelerinin etimolojik ilişkilerini de anlatsak sonra.
İnfak ayetlerini alt alta yazsak. Allah’tan neden korkmamız gerektiğini ve neden aslında sevmemiz de gerektiğini baştan başlayarak anlatsak. Ama Allah’ın ayetlerini biz normal insanların da anlayabileceğini söylesek. Bunları bize tarikat ve cemaat liderlerinin anlatmasının şart olmadığından bahsetsek. Fakirliğin kutsanacak bir şey olmadığını kutsal olanın paylaşmak olduğunu anlatsak. Olmaz mı acaba Sayın yönetenler ve zenginler?
Olmaz elbette, olsa zaten büyüklerimiz bizim adımıza bunları yapar yapmıyorlarsa sırf bizi düşündükleri içindir. Yoksa Ebu Zer’in o isyan kültürüne doğru gideriz maazallah değil mi? “Geceyi aç geçirip de sabah kılıcına davranmayanın aklından şüphe ederim” demişti ya Ebu Zer. Oralarda bir yerdeyiz belki ama kılıcına davrananlar geceyi aç geçirenler değil artık, ne yazık ki…