Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu son derece özgür bir biçimde fikrini ifade etmiş. Demiş ki Anayasanın sadece 4. Maddesi değişsin diğer o değiştirilemez maddeler diye sıralanan 3 madde kalsın. Bunu da ahmaklara anlatır gibi anlatmış eksik olmasın. Niye böyle bir şekilde anlatmak zorunda kalmış, çünkü anlamıyor bizim millet, yani aslında diyor ki Anayasa nın 4. Maddesi ile korunan o 3 madde ile bir sorunum yok. Sadece 4. Madde ile korunmasına karşıyım. Ne kadar da özgürlükçü ve demokrat bir tavır aslında ama yok işte anlamıyorlar. O da ne yapsın ahmağa anlatır gibi bir daha anlatmak zorunda kalmış belki bu sefer anlarlar diye.
Hoş bana bu ahmak kelimesi başka bir şey de hatırlatıyor ama orada ahmak diyen de denilen de farklıydı o sebeple aynı şekilde değerlendirilip Sayın Yapıcıoğlu’nun da başında bir Demokles kılıcı olmasına gerek yok. Bu da burada bir not olarak kalsın ve biz konumuza dönelim.
Anayasanın 4. Maddesinin ilk 3 maddeye sağladığı korumanın demokrasiye aykırı olduğu şeklindeki fikrin tuzak olarak ortaya konulduğu şeklinde geniş bir kanaat var. Hatta bu iddia sahiplerinin bir kısmı demokrasinin kendi adına yıkılışını seyredemeyeceği gibi enteresan cümleler de kuruyorlar. Cümleyi onlar adına belki ben kurmuş da olabilirim ama kasıtları bu, orası kesin. Ama Sayın Yapıcıoğlu da demokrasiye olan inancını Cumhuriyet kelimesi ve meşveret kelimelerini kullanarak ifade ediyor orada. Sanırım kelimelerin etimolojik olarak Batı kökenli olmamasına dikkatinden kaynaklanıyor olsa gerek durum. Ama bunun da altında bile bir şeyler arayacak olanlar elbette olacaktır aramızda.
Bir de bu yasaların, yani özgür düşüncenin önündeki bu baskıcı yasaların varlığından artık kurtulmamız gerekiyor elbette. Nedir o öyle 5816 falan gibi Atatürk’e hakaret etme hakkını insanların elinden almalar falan. Sosyal medya da sırf bu yüzden Atatürk hakkındaki hakaretlerini küfürlerle destekleyemeyen bir sürü aydın var ülkemizde. Bu baskıcı düzen nedeni ile William Shakespeare gibi dünyanın en büyük yazarlarından birinin aslında Müslüman olduğunu ve adının aslında seyh pir olduğunu yıllarca saklamak zorunda kalmış olmasını nasıl açıklayacak acaba bu güya özgürlükçü, aslında baskıcı düzen.
Neyse önemli olan asıl Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu’nun bu konuda masumiyetini ahmaklara anlatır gibi anlattığı veciz konuşmasında bahsettiği Anayasanın 4. Maddesinin değişmesi. Zaten o maddenin değiştirilemez olduğuna dair bir ifade de yasa metninden yer almıyor. O zaman değiştirilmesinin önünde de bir engel yok demektir.
Bazı kesimler tarafından ilk dört maddenin tamamının değiştirilmek istendiği şeklinde şeklide oluşturulan algılara da Sayın Yapıcıoğlu bu veciz konuşmasında net olarak değinmiş zaten. Bu şekilde asıl özgürlükçü düşüncenin önünün açılacağının da altını çizmiş kendileri.
Neyse bu kadar ironi yeter. Bundan sonrası rıza oluştururken makulün nereye kadar esneyebileceğinin kontrolünü sağlamaya kalıyor. Elbette toplumun sinir uçları ile oynarken bir had noktası belirlemek önemli. Bugün ahmaklara anlatılan değişimin peşinde olunmaması bir şükür çizgisi belirlemeye yönelik gibi duruyor.
Önümüze gelecek olan Anayasa değişikliğinde 4. Maddenin değiştirilmesi ile ilgili bir öneri görmeyince geri kalan için ne seviyede bir rıza oluşturulabilir diye bakılıyor muhtemelen. Yoksa bugün herhalde böyle bir değişiklik için halkın desteğini istemenin en uygun zamanı değil iktidar için. Ama sıtmaya razı etme hamlesinin her dönemde belli bir gideri var.
Buna rağmen bu dönem o değişim açısından bile mantıklı görünmüyor. İnsanlara aç kalma sebeplerinin Anayasanın 4. Maddesi olduğunu söylemeye kalkacak herhangi bir siyasi akıl yok bu ülkede. Zaten o aklın hitap ettiği en geniş kitle her kesimini ortaklaştırmayı başarsanız bile yüzde 10’un üzerinde değil.
O zaman böyle bir dilin kime ne faydası olabilir, diye düşünüyor insan yine de. Bu sefer sadece gündem değiştirmek için böyle bir hamlenin yapıldığını düşünmek biraz fazla iyimserlik olur. Defalarca değiştirilerek bir türlü yeterince demokratikleştirilemeyen anayasamızın bu sefer artık tam demokratik hale geleceği de biraz safça bulunabilir. O zaman geriye ahmağa dahi anlatılabilecek başka seçenekler bulmak lazım. Bakalım şapkadan neler çıkacak.
Hoş bana bu ahmak kelimesi başka bir şey de hatırlatıyor ama orada ahmak diyen de denilen de farklıydı o sebeple aynı şekilde değerlendirilip Sayın Yapıcıoğlu’nun da başında bir Demokles kılıcı olmasına gerek yok. Bu da burada bir not olarak kalsın ve biz konumuza dönelim.
Anayasanın 4. Maddesinin ilk 3 maddeye sağladığı korumanın demokrasiye aykırı olduğu şeklindeki fikrin tuzak olarak ortaya konulduğu şeklinde geniş bir kanaat var. Hatta bu iddia sahiplerinin bir kısmı demokrasinin kendi adına yıkılışını seyredemeyeceği gibi enteresan cümleler de kuruyorlar. Cümleyi onlar adına belki ben kurmuş da olabilirim ama kasıtları bu, orası kesin. Ama Sayın Yapıcıoğlu da demokrasiye olan inancını Cumhuriyet kelimesi ve meşveret kelimelerini kullanarak ifade ediyor orada. Sanırım kelimelerin etimolojik olarak Batı kökenli olmamasına dikkatinden kaynaklanıyor olsa gerek durum. Ama bunun da altında bile bir şeyler arayacak olanlar elbette olacaktır aramızda.
Bir de bu yasaların, yani özgür düşüncenin önündeki bu baskıcı yasaların varlığından artık kurtulmamız gerekiyor elbette. Nedir o öyle 5816 falan gibi Atatürk’e hakaret etme hakkını insanların elinden almalar falan. Sosyal medya da sırf bu yüzden Atatürk hakkındaki hakaretlerini küfürlerle destekleyemeyen bir sürü aydın var ülkemizde. Bu baskıcı düzen nedeni ile William Shakespeare gibi dünyanın en büyük yazarlarından birinin aslında Müslüman olduğunu ve adının aslında seyh pir olduğunu yıllarca saklamak zorunda kalmış olmasını nasıl açıklayacak acaba bu güya özgürlükçü, aslında baskıcı düzen.
Neyse önemli olan asıl Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu’nun bu konuda masumiyetini ahmaklara anlatır gibi anlattığı veciz konuşmasında bahsettiği Anayasanın 4. Maddesinin değişmesi. Zaten o maddenin değiştirilemez olduğuna dair bir ifade de yasa metninden yer almıyor. O zaman değiştirilmesinin önünde de bir engel yok demektir.
Bazı kesimler tarafından ilk dört maddenin tamamının değiştirilmek istendiği şeklinde şeklide oluşturulan algılara da Sayın Yapıcıoğlu bu veciz konuşmasında net olarak değinmiş zaten. Bu şekilde asıl özgürlükçü düşüncenin önünün açılacağının da altını çizmiş kendileri.
Neyse bu kadar ironi yeter. Bundan sonrası rıza oluştururken makulün nereye kadar esneyebileceğinin kontrolünü sağlamaya kalıyor. Elbette toplumun sinir uçları ile oynarken bir had noktası belirlemek önemli. Bugün ahmaklara anlatılan değişimin peşinde olunmaması bir şükür çizgisi belirlemeye yönelik gibi duruyor.
Önümüze gelecek olan Anayasa değişikliğinde 4. Maddenin değiştirilmesi ile ilgili bir öneri görmeyince geri kalan için ne seviyede bir rıza oluşturulabilir diye bakılıyor muhtemelen. Yoksa bugün herhalde böyle bir değişiklik için halkın desteğini istemenin en uygun zamanı değil iktidar için. Ama sıtmaya razı etme hamlesinin her dönemde belli bir gideri var.
Buna rağmen bu dönem o değişim açısından bile mantıklı görünmüyor. İnsanlara aç kalma sebeplerinin Anayasanın 4. Maddesi olduğunu söylemeye kalkacak herhangi bir siyasi akıl yok bu ülkede. Zaten o aklın hitap ettiği en geniş kitle her kesimini ortaklaştırmayı başarsanız bile yüzde 10’un üzerinde değil.
O zaman böyle bir dilin kime ne faydası olabilir, diye düşünüyor insan yine de. Bu sefer sadece gündem değiştirmek için böyle bir hamlenin yapıldığını düşünmek biraz fazla iyimserlik olur. Defalarca değiştirilerek bir türlü yeterince demokratikleştirilemeyen anayasamızın bu sefer artık tam demokratik hale geleceği de biraz safça bulunabilir. O zaman geriye ahmağa dahi anlatılabilecek başka seçenekler bulmak lazım. Bakalım şapkadan neler çıkacak.