Uzunca zamandır gündemde tutulmasına karşın Türkiye’nin Suriye’yle ilişkilerini düzeltme, medya deyimiyle , ‘normalleşme’ sürecinde somut bir ilerleme olduğuna dair kamuoyuna yansıyan bir bilgi bulunmamaktadır. Olası perde arkası temaslar hakkında kayda değer bir duyum da yoktur. Buna mukabil, Cumhurbaşkanı, Dışişleri ve Milli Savunma Bakanları düzeyinde yapılan açıklamalarla Türk tarafı süreci sanki varmış gibi göstermeye çalışırken, Suriye tarafı ise, ister eylem, ister söylem planında, konuya hayli mesafeli yaklaşımını sürdürmekte, suskunluğunu korumaktadır.
Bu nedenle, Şam’dan istediği yanıtı bir türlü alamayan Ankara, bu sefer Moskova’nın kapısını çalmakta ve kendisiyle masaya oturması için Esad’ı ikna etmesini istemektedir. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Suriye, Türkiye’yle ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz'' diyor. Bir bakıma müzakere masasındaki eşitliği sanki anımsatırken, Dışişleri Bakanı Fidan da, "Biz güçlü bir ülkeyiz, çaresizlikten dolayı bir görüşme arayışı içinde değiliz, tam tersine olgunluğumuzdan dolayı bir görüşme arayışı içindeyiz“ diyerek Türkiye’nin Suriye politikası konusunda içinde bulunduğu açmazı gizlerken Suriye’yi “güçlü ve olgun” olmayan taraf olarak yansıtıp normalleşmede hareketsizlikten Suriye’yi sorumlu göstermeye çalışmaktadır.
ESAD KONUŞURKEN ERDOĞAN SALONU TERK ETTİ!
Süreçteki mevcut bariz kilitlenme ise birkaç ay önce “Suriye’yle görüşmelere hazırız” diyen yine Fidan’ın en son “Suriye görüşmelere hazır değildir” ifadesiyle itiraf edilmiş olmaktadır. Oysa daha birkaç gün önce Riyad’daki İslam İşbirliği Teşkilatı ile Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi’inde Esad konuşurken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın salonu terk etmesiyle, Türkiye görüşmelere aslında kendisinin ne kadar “hazır olmadığını” göstermiş olmakta değil midir?
Şimdi olup biteni anlamaya çalışalım: İki komşu ülke olarak Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzeltilmesi elbette iki tarafın da çıkarınadır. İlişkilerin 2011 yılından beri bozuk olmasının maddi manevi maliyeti her iki ülke için de çok yüksektir! Ancak bugünkü sorunlu durumdan ilişkilerde umut vadeden bir noktaya varabilmek için de tarafların aralarındaki sorunları masaya yatırmaları ve birlikte çözümler bulmaya çalışmaları gerekir. Diplomasi dilinde buna “müzakere” denir ve başarıyla yürütülürse, müzakereler sonunda bir anlaşmaya varılır.
ANKARA’NIN MASAYA OTURMAK İÇİN ÖN ŞARTLARI
İşte işin püf noktası da buradadır. Ankara, müzakereler sonunda elde etmek istediği sonuçları daha müzakere süreci başlamadan Suriye tarafının peşin olarak Türkiye’ye vermesini beklemektedir. Diğer bir deyişle, Ankara masaya oturmak için ön şartlar koşmaktadır. Sıralayalım:
1)Fidan: “Suriye muhalefeti meselesi, Suriye muhalefetinin kontrolü altındaki bölgeler, tüm bunlar Birleşmiş Milletlerin (BM) ilgili kararları çerçevesinde tartışılması, görüşülmesi gereken konular. Ben daha önceki beyanatlarımda da ifade ettim. Bu hususta, uluslararası toplum tarafından ve uluslararası sistem tarafından tanınmış meşru Suriye muhalefetinin görüşü ve tercihleri esastır." (Temmuz 2024) (Meşru Suriye muhalefeti Esad’a göre bir terör örgütüdür.)
2)Milli Savunma Bakanı Güler: “Suriye’den (Türk askerlerinin) çekilme koordinasyonu yalnızca Suriye’de yeni anayasa kabul edildikten, seçimler yapıldıktan, sınırlar güvenlik altına alındıktan sonra görüşülebilir!” (26 Temmuz 2024)
3)Fidan: “Rejim ve muhaliflerin BM kararları (Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararı) uyarınca kendi aralarında anlaşabileceği bir siyasal çerçeveye ulaşmasını istiyoruz, bu olduğu zaman bizim için sorun kalmıyor." (21 Eylül 2024) (Suriye bu kararları tanımıyor!)
ESAD MÜZAKERE KAPISINI AÇIK TUTUYOR
Ankara bu şartları öne sürerken, Esad “İlişkilerin normale dönmesi için Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmesi ve terör gruplarına verilen desteğin son bulması gibi mevcut duruma neden olan politikaların tersine dönmesi gerekiyor, ancak görüşmelere başlamak için bu bir ön şart değildir” diyerek müzakere kapısını açık bırakmaktadır.
SONUÇ OLARAK
Sonuç olarak, Ankara’nın normalleşme için koştuğu ön şartları gözden geçirmesi, müzakerelere başlamak için Moskova’nın aracılığını istemek yerine yetkili bir Türk heyetinin Esad’la bir ön görüşme için Şam’a gönderilmesi uygun, yerinde ve zamanlı olacaktır. Diplomaside muhatabını eşit gördüğüne ve ciddiye aldığına inandırman gerekir. Aksi takdirde, kendini üstün görmenin ışıksız dehlizlerinde normalleşme süreci maalesef kaybolmaya devam edecektir.
Bu nedenle, Şam’dan istediği yanıtı bir türlü alamayan Ankara, bu sefer Moskova’nın kapısını çalmakta ve kendisiyle masaya oturması için Esad’ı ikna etmesini istemektedir. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ”Suriye, Türkiye’yle ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz'' diyor. Bir bakıma müzakere masasındaki eşitliği sanki anımsatırken, Dışişleri Bakanı Fidan da, "Biz güçlü bir ülkeyiz, çaresizlikten dolayı bir görüşme arayışı içinde değiliz, tam tersine olgunluğumuzdan dolayı bir görüşme arayışı içindeyiz“ diyerek Türkiye’nin Suriye politikası konusunda içinde bulunduğu açmazı gizlerken Suriye’yi “güçlü ve olgun” olmayan taraf olarak yansıtıp normalleşmede hareketsizlikten Suriye’yi sorumlu göstermeye çalışmaktadır.
ESAD KONUŞURKEN ERDOĞAN SALONU TERK ETTİ!
Süreçteki mevcut bariz kilitlenme ise birkaç ay önce “Suriye’yle görüşmelere hazırız” diyen yine Fidan’ın en son “Suriye görüşmelere hazır değildir” ifadesiyle itiraf edilmiş olmaktadır. Oysa daha birkaç gün önce Riyad’daki İslam İşbirliği Teşkilatı ile Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi’inde Esad konuşurken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın salonu terk etmesiyle, Türkiye görüşmelere aslında kendisinin ne kadar “hazır olmadığını” göstermiş olmakta değil midir?
Şimdi olup biteni anlamaya çalışalım: İki komşu ülke olarak Türkiye-Suriye ilişkilerinin düzeltilmesi elbette iki tarafın da çıkarınadır. İlişkilerin 2011 yılından beri bozuk olmasının maddi manevi maliyeti her iki ülke için de çok yüksektir! Ancak bugünkü sorunlu durumdan ilişkilerde umut vadeden bir noktaya varabilmek için de tarafların aralarındaki sorunları masaya yatırmaları ve birlikte çözümler bulmaya çalışmaları gerekir. Diplomasi dilinde buna “müzakere” denir ve başarıyla yürütülürse, müzakereler sonunda bir anlaşmaya varılır.
ANKARA’NIN MASAYA OTURMAK İÇİN ÖN ŞARTLARI
İşte işin püf noktası da buradadır. Ankara, müzakereler sonunda elde etmek istediği sonuçları daha müzakere süreci başlamadan Suriye tarafının peşin olarak Türkiye’ye vermesini beklemektedir. Diğer bir deyişle, Ankara masaya oturmak için ön şartlar koşmaktadır. Sıralayalım:
1)Fidan: “Suriye muhalefeti meselesi, Suriye muhalefetinin kontrolü altındaki bölgeler, tüm bunlar Birleşmiş Milletlerin (BM) ilgili kararları çerçevesinde tartışılması, görüşülmesi gereken konular. Ben daha önceki beyanatlarımda da ifade ettim. Bu hususta, uluslararası toplum tarafından ve uluslararası sistem tarafından tanınmış meşru Suriye muhalefetinin görüşü ve tercihleri esastır." (Temmuz 2024) (Meşru Suriye muhalefeti Esad’a göre bir terör örgütüdür.)
2)Milli Savunma Bakanı Güler: “Suriye’den (Türk askerlerinin) çekilme koordinasyonu yalnızca Suriye’de yeni anayasa kabul edildikten, seçimler yapıldıktan, sınırlar güvenlik altına alındıktan sonra görüşülebilir!” (26 Temmuz 2024)
3)Fidan: “Rejim ve muhaliflerin BM kararları (Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararı) uyarınca kendi aralarında anlaşabileceği bir siyasal çerçeveye ulaşmasını istiyoruz, bu olduğu zaman bizim için sorun kalmıyor." (21 Eylül 2024) (Suriye bu kararları tanımıyor!)
ESAD MÜZAKERE KAPISINI AÇIK TUTUYOR
Ankara bu şartları öne sürerken, Esad “İlişkilerin normale dönmesi için Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmesi ve terör gruplarına verilen desteğin son bulması gibi mevcut duruma neden olan politikaların tersine dönmesi gerekiyor, ancak görüşmelere başlamak için bu bir ön şart değildir” diyerek müzakere kapısını açık bırakmaktadır.
SONUÇ OLARAK
Sonuç olarak, Ankara’nın normalleşme için koştuğu ön şartları gözden geçirmesi, müzakerelere başlamak için Moskova’nın aracılığını istemek yerine yetkili bir Türk heyetinin Esad’la bir ön görüşme için Şam’a gönderilmesi uygun, yerinde ve zamanlı olacaktır. Diplomaside muhatabını eşit gördüğüne ve ciddiye aldığına inandırman gerekir. Aksi takdirde, kendini üstün görmenin ışıksız dehlizlerinde normalleşme süreci maalesef kaybolmaya devam edecektir.