Biliyorsunuz, geçen hafta sonuna doğru Suriye rejimi muhalifi Selefi örgütlerin önderi konumundaki Heyet Tahrir el-Şam ya da Şam Kurtuluş Heyeti (HTŞ) çok kısa bir süre içinde Halep’e giriverdi. HTŞ’yi eski adıyla ÖSO, yani 2011’de Suriye iç savaşı patlak verdirildiğinde bizde “stratejik derinlikçi” başbakan olan Ahmet Davutoğlu’nun Şam’daki Emevi Camii’nde iki hafta içinde Cuma namazı kılmasını sağlayacağını tahayyül ettiği Özgür Suriye Ordusu. Bünyesinde çeşitli şeriatçı, cihatçı grupları barındırıyor. Savaşçı sayısı 15 ile 20 bin arasında hesaplanan, El Kaide-Nusra çizgisindeki HTŞ’nin nasıl olup da o kadar kısa zamanda Halep’in merkezine kadar girdiği, hatta uluslararası bir hava limanı olan Halep Havaalanı’nı da hangi güçle kontrol altına alabildiği büyük şaşkınlığa yol açtı.
Bölgeden gelen haberlere göre Suriye Ordusu HTŞ karşısında hiç direnç göstermeden geri çekilmişti. Öte yanda Suriye’de hem deniz hem de hava üssüne sahip Rusya bile başlangıçta olanlara seyirci kalmıştı. Diplomasi yorumcuları Rusya’nın, Ukrayna Savaşı’yla başının fena halde dertte olması nedeniyle Suriye’ye hızlı mücadele refleksini geliştiremediği görüşündeydiler.
İstanbullu Ermeni cemaatinin gazetelerinden Nor Marmara’da Halep’te yaşayan görgü tanıklarına dayanılarak bir haber yer aldı. Halepli bu görgü tanıklarının anlattıkları şöyle:
“Geçtiğimiz Perşembe günü (28 Kasım) öğleden sonra Halep Valisi ve bütün devlet erkanı kenti terk etti. Hiç kimse buna bir anlam veremedi. Cuma günü olduğunda ise HTŞ ve bağlantılı kuvvetler Halep’e tek bir mermi atılmadan girdiler.”
Çok tuhaf. Bizim ve dünya basınında, sosyal medyada Halep’te kan gövdeyi götürdüğü haberleri verilirken Marmara gazetesinin haberi ilginç. Anlaşıldığı kadarıyla Halep’le ilgili derin bir bilgi kirliliği yayılıyor.
Batı medyasında ise HTŞ’nin arkasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) olduğu iddiaları yayımlanmaya başladı. Fransız haber ajansı AFP, 30 Kasım’da geçtiği bir haberde HTŞ’nin bizim istihbarat örgütü MİT tarafından yönetildiğini, MİT’den istihbarat alarak saldırıya geçtiğini ileri sürdü. Bu iddalar Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından jet hızıyla yalanlandı. Ancak Ankara’ya yönelik suçlamalar artarak büyüdü.
Ortadoğu’da 2021 yılından beri faaliyette olan The Cradle.co isimli haber sitesinde “Suriye’nin Kuzeybatısındaki Şeriatçı Saldırıları MİT Yönetiyor,” başlıklı bir yazı yayımlandı. Yazı ağırlıklı olarak AFP ajansının haberini kaynak gösteriyordu. The Cradle’ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
“AFP’ye göre Türk istihbaratıyla bağlantılı olan Suriye muhalif güçleri, Halep saldırısının Türkiye’nin yeşil ışık yakması üstüne başlatıldığını söylüyorlar. İdlib’deki bir AFP muhabirine göre ‘Cihatçılar ve Türkiye destekli müttefikleri savaş emirlerini ortak bir harekat komutanlığından alıyorlar.’ “
Rusya’da yayımlanan İzvestia gazetesinde yer alan habere göre ise HTŞ’nin Halep saldırısı İsrail ve ABD’nin desteği sayesinde Türkiye, Ukrayna ve Fransa istihbarat örgütlerinin ortak çalışmasıyla tezgahlanmış.
Anlaşıldığı kadarıyla ABD ve İsrail, önce Suriye’den bir toprak parçasını Suriyeli Kürtlere’e vermeyi planlıyor. Haberlere göre bunu da Türkiye’nin desteğiyle hayata geçirmek istiyorlar. Alınan haberlere göre Suriye halledildikten sonra sırada İran Kürtleri’ne, egemen olacakları bir bölge sağlamak.
Demek, “Aptullah Öcalan gelsin, TBMM’de konuşsun,” sözleri boşuna değilmiş. Öcalan bu çağırıya itibar etmeyince, DEM eşbaşkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncay Bakırhan’ın İmralı’ya gönderilmeleri ve onlar vasıtasıyla Öcalan’ın ikna edilmesi gündeme getirilmiş. Baksanıza, hatta Öcalan’ı İmralı’dan tahliye ettirilip Ankara’da bir binada ev hapsinde tutulması için hazırlıklar yapıldığı haberleri dolaşıyor.Geçtiğimiz günlerde de İsrail iç istihbaratı Şin Bet’in Başkanı Ronen Bar’ın dört kişilik bir heyetle Ankara’ya gelip bizim MİT Başkanı İbrahim Kalın ve ekibiyle görüştüğü haberleri yayılmıştı. Bu ziyaretin hemen ardından NATO Genel Sekreteri Mark Rutte Ankara’da temaslarda bulunmuştu. Bunları hatırlamakta yarar var.
Bütün bunlar olurken, aklıma yıllardır Rusya ve Lideri Vladimir Putin’le sürdürülen iyi ilişkiler geliyor. Hatta milyarlarca dolara satın alınıp depoda çürümeye terk edilen S-400 hava savunma füzelerinin akıbeti... Birden ABD ve dolayısıyla NATO tarafına çark edip Rusya’nın hiç istemeyeceği Suriye’deki savaşa müdahil olunduğu suçlamaları?
Putin’in propaganda aparatlarından, savaş muhabiri Yuri Podolyaka’nın Pravda gazetesinde bir yazısı yayımlandı. Yazı Ankara’ya nefret söylemleriyle dolu. Podolyaka bakın neler yazmış:
“ABD ve Türkiye, Rusya’ya karşı ikinci bir cephe açtı.
“Türkiye’deki sözde ortaklarımıza bir kaç söz söylemek istiyorum.
“ABD, Ukraynalı kölelerini kurtarmak için Rus birliklerini cepheye yaymak istiyor.
“Siz Türkler de uygun fırsat olarak gördüğünüz bu durumu değerlendirip Halep’le Suriye topraklarının bir parçasını daha koparmayı, Ukrayna savaşı nedeniyle askeri kuvvetleri başka cephelerde savaşan Rusya’yı oldu bittiye getirmeye çalışıyorsunuz.
“Suriyeli sözde muhalif güçler tamamıyla Türkiye tarafından besleniyor.
“Sizler dostluğun anlamını unutmuşsunuz.Dost olmadığımızı bize gösterdiniz. Meğerse arada bir ABD’ye karşı aynı yolda yürümüşüz.
“Asıl savaş birkaç güne kadar başlayacak.”
Öte yandan Çin en soğukkanlı haliyle gelişmeleri izliyor gibi görünüyor. Çin devlet televizyonu CCTV’den hala bir değerlendirme yok. Oysa CCTV’nin çeşitli Arapça lehçelerinde yayın yaptığı kanalları olduğunu iyi bilirim.
Yanlış ya da doğru olabilir. Değerlendirmem şu: ABD ve İsrail önce şeriatçı, Ruslar’ın deyimiyle cihatçı grupları kullanıp saha temizliği yaparak Kürtler’in önünü açacak. Sonra da Kürtler’e şeriatçıları temizletecek. Birinci Dünya Savaşı’nda uygulanan projenin tıpkı basım aynısı bugüne uyarlanıyor gibime geliyor. Bakınız Ermeniler ve Kürtler. Boşuna “İttihatçı ruhu Türkiye’de hala canlı,” demiyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın,”İsrail bize girecek,” uyarısı anlaşılan çok ciddiye alınmış ki Ankara’dan etkili ve yetkili dört kişilik bir heyet o sırada apar topar atlayıp Washington’a gitmiş. Hele TUSAŞ’a yapılan canlı bomba saldırısı hazretleri çok telaşlandırmış. Bunu nereden mi öğrendim? Kadim meslektaşım, sevgili Can Ataklı’dan. Can, Saray’a çok yakın bir ismin bu gelişmeyi kendisine anlattığını söyledi. Gelişmeler şöyleymiş: Muhtemelen başlarında MİT Başkanı İbrahim Kalın olan ekip , Washington’da Ulusal Güvenlik Konseyi, Pentagon ve istihbarat yetkilileriyle görüşürlerken,”İsrail bizi vurmaya kalkarsa biz de Tel Aviv’i dümdüz ederiz,”demişler ama, aman yapmayın, olmaz öyle şey, gibi bir cevap almamışlar. Bizim tarafın ikinci demarşı şu olmuş: “Bölgede YPG, PYD gibi unsurları desteklemekten vaz geçin. Biz de bunun karşılığında IŞİD, Nusra gibi cihatçı grupları kontrol altına alırız.” Bu sefer cevap kesin ve net,”No,” olmuş.
Bu temasın ardından Ankara’ya dönülmüş. Hemen sonrasında da Suriye operasyonu patlak vermez mi? Çok ilginç doğrusu.
Bölgeden gelen haberlere göre Suriye Ordusu HTŞ karşısında hiç direnç göstermeden geri çekilmişti. Öte yanda Suriye’de hem deniz hem de hava üssüne sahip Rusya bile başlangıçta olanlara seyirci kalmıştı. Diplomasi yorumcuları Rusya’nın, Ukrayna Savaşı’yla başının fena halde dertte olması nedeniyle Suriye’ye hızlı mücadele refleksini geliştiremediği görüşündeydiler.
İstanbullu Ermeni cemaatinin gazetelerinden Nor Marmara’da Halep’te yaşayan görgü tanıklarına dayanılarak bir haber yer aldı. Halepli bu görgü tanıklarının anlattıkları şöyle:
“Geçtiğimiz Perşembe günü (28 Kasım) öğleden sonra Halep Valisi ve bütün devlet erkanı kenti terk etti. Hiç kimse buna bir anlam veremedi. Cuma günü olduğunda ise HTŞ ve bağlantılı kuvvetler Halep’e tek bir mermi atılmadan girdiler.”
Çok tuhaf. Bizim ve dünya basınında, sosyal medyada Halep’te kan gövdeyi götürdüğü haberleri verilirken Marmara gazetesinin haberi ilginç. Anlaşıldığı kadarıyla Halep’le ilgili derin bir bilgi kirliliği yayılıyor.
Batı medyasında ise HTŞ’nin arkasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) olduğu iddiaları yayımlanmaya başladı. Fransız haber ajansı AFP, 30 Kasım’da geçtiği bir haberde HTŞ’nin bizim istihbarat örgütü MİT tarafından yönetildiğini, MİT’den istihbarat alarak saldırıya geçtiğini ileri sürdü. Bu iddalar Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından jet hızıyla yalanlandı. Ancak Ankara’ya yönelik suçlamalar artarak büyüdü.
Ortadoğu’da 2021 yılından beri faaliyette olan The Cradle.co isimli haber sitesinde “Suriye’nin Kuzeybatısındaki Şeriatçı Saldırıları MİT Yönetiyor,” başlıklı bir yazı yayımlandı. Yazı ağırlıklı olarak AFP ajansının haberini kaynak gösteriyordu. The Cradle’ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
“AFP’ye göre Türk istihbaratıyla bağlantılı olan Suriye muhalif güçleri, Halep saldırısının Türkiye’nin yeşil ışık yakması üstüne başlatıldığını söylüyorlar. İdlib’deki bir AFP muhabirine göre ‘Cihatçılar ve Türkiye destekli müttefikleri savaş emirlerini ortak bir harekat komutanlığından alıyorlar.’ “
Rusya’da yayımlanan İzvestia gazetesinde yer alan habere göre ise HTŞ’nin Halep saldırısı İsrail ve ABD’nin desteği sayesinde Türkiye, Ukrayna ve Fransa istihbarat örgütlerinin ortak çalışmasıyla tezgahlanmış.
Anlaşıldığı kadarıyla ABD ve İsrail, önce Suriye’den bir toprak parçasını Suriyeli Kürtlere’e vermeyi planlıyor. Haberlere göre bunu da Türkiye’nin desteğiyle hayata geçirmek istiyorlar. Alınan haberlere göre Suriye halledildikten sonra sırada İran Kürtleri’ne, egemen olacakları bir bölge sağlamak.
Demek, “Aptullah Öcalan gelsin, TBMM’de konuşsun,” sözleri boşuna değilmiş. Öcalan bu çağırıya itibar etmeyince, DEM eşbaşkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncay Bakırhan’ın İmralı’ya gönderilmeleri ve onlar vasıtasıyla Öcalan’ın ikna edilmesi gündeme getirilmiş. Baksanıza, hatta Öcalan’ı İmralı’dan tahliye ettirilip Ankara’da bir binada ev hapsinde tutulması için hazırlıklar yapıldığı haberleri dolaşıyor.Geçtiğimiz günlerde de İsrail iç istihbaratı Şin Bet’in Başkanı Ronen Bar’ın dört kişilik bir heyetle Ankara’ya gelip bizim MİT Başkanı İbrahim Kalın ve ekibiyle görüştüğü haberleri yayılmıştı. Bu ziyaretin hemen ardından NATO Genel Sekreteri Mark Rutte Ankara’da temaslarda bulunmuştu. Bunları hatırlamakta yarar var.
Bütün bunlar olurken, aklıma yıllardır Rusya ve Lideri Vladimir Putin’le sürdürülen iyi ilişkiler geliyor. Hatta milyarlarca dolara satın alınıp depoda çürümeye terk edilen S-400 hava savunma füzelerinin akıbeti... Birden ABD ve dolayısıyla NATO tarafına çark edip Rusya’nın hiç istemeyeceği Suriye’deki savaşa müdahil olunduğu suçlamaları?
Putin’in propaganda aparatlarından, savaş muhabiri Yuri Podolyaka’nın Pravda gazetesinde bir yazısı yayımlandı. Yazı Ankara’ya nefret söylemleriyle dolu. Podolyaka bakın neler yazmış:
“ABD ve Türkiye, Rusya’ya karşı ikinci bir cephe açtı.
“Türkiye’deki sözde ortaklarımıza bir kaç söz söylemek istiyorum.
“ABD, Ukraynalı kölelerini kurtarmak için Rus birliklerini cepheye yaymak istiyor.
“Siz Türkler de uygun fırsat olarak gördüğünüz bu durumu değerlendirip Halep’le Suriye topraklarının bir parçasını daha koparmayı, Ukrayna savaşı nedeniyle askeri kuvvetleri başka cephelerde savaşan Rusya’yı oldu bittiye getirmeye çalışıyorsunuz.
“Suriyeli sözde muhalif güçler tamamıyla Türkiye tarafından besleniyor.
“Sizler dostluğun anlamını unutmuşsunuz.Dost olmadığımızı bize gösterdiniz. Meğerse arada bir ABD’ye karşı aynı yolda yürümüşüz.
“Asıl savaş birkaç güne kadar başlayacak.”
Öte yandan Çin en soğukkanlı haliyle gelişmeleri izliyor gibi görünüyor. Çin devlet televizyonu CCTV’den hala bir değerlendirme yok. Oysa CCTV’nin çeşitli Arapça lehçelerinde yayın yaptığı kanalları olduğunu iyi bilirim.
Yanlış ya da doğru olabilir. Değerlendirmem şu: ABD ve İsrail önce şeriatçı, Ruslar’ın deyimiyle cihatçı grupları kullanıp saha temizliği yaparak Kürtler’in önünü açacak. Sonra da Kürtler’e şeriatçıları temizletecek. Birinci Dünya Savaşı’nda uygulanan projenin tıpkı basım aynısı bugüne uyarlanıyor gibime geliyor. Bakınız Ermeniler ve Kürtler. Boşuna “İttihatçı ruhu Türkiye’de hala canlı,” demiyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın,”İsrail bize girecek,” uyarısı anlaşılan çok ciddiye alınmış ki Ankara’dan etkili ve yetkili dört kişilik bir heyet o sırada apar topar atlayıp Washington’a gitmiş. Hele TUSAŞ’a yapılan canlı bomba saldırısı hazretleri çok telaşlandırmış. Bunu nereden mi öğrendim? Kadim meslektaşım, sevgili Can Ataklı’dan. Can, Saray’a çok yakın bir ismin bu gelişmeyi kendisine anlattığını söyledi. Gelişmeler şöyleymiş: Muhtemelen başlarında MİT Başkanı İbrahim Kalın olan ekip , Washington’da Ulusal Güvenlik Konseyi, Pentagon ve istihbarat yetkilileriyle görüşürlerken,”İsrail bizi vurmaya kalkarsa biz de Tel Aviv’i dümdüz ederiz,”demişler ama, aman yapmayın, olmaz öyle şey, gibi bir cevap almamışlar. Bizim tarafın ikinci demarşı şu olmuş: “Bölgede YPG, PYD gibi unsurları desteklemekten vaz geçin. Biz de bunun karşılığında IŞİD, Nusra gibi cihatçı grupları kontrol altına alırız.” Bu sefer cevap kesin ve net,”No,” olmuş.
Bu temasın ardından Ankara’ya dönülmüş. Hemen sonrasında da Suriye operasyonu patlak vermez mi? Çok ilginç doğrusu.