Geçenlerde dolmuş beklerken önümde bir genç heyecanlı, heyecanlı telefonda konuşuyordu. Terekeme ağzıyla peş peşe söylediklerinden Karslı olduğunu anlamam zor olmadı. Kâh endişeli, kâh kızgın bir hali vardı. Sırada beklediğim için ister istemez söylediklerine kulak misafiri oldum. Sonunda sakinleşti. Hatta yüzünde mutlu, gururlu bir ifade belirdi. Zaten o sırada minibüs geldi. Genç te gelip yanıma oturdu. Şiddetli yağmurun yolları tıkadığı bir gündü. Ama öğrenecek yeni ve ilginç bir şeyler olduğunu hissettiğinizde sıkışan trafiğe öfkelenmiyor, tam tersine memnun bile oluyorsunuz. “Karslı mısın oğlum sen?” diye sordum. Evet, hem Terekeme, hem de Karslıydı. Rahmetli Oktay Ekinci’den kulağımda kalan tını beni yanıltmamıştı. Sadece ilçeyi tutturamadım. “Selim’li misin oğlum?” diye sohbete kapı araladım. “Arpaçay’lıyım. Ama annem sen bunu nasıl bildin?” diye sordu. “Ben anlarım” diye bilgiç ama anaç bir cevap verdim. Yıllar önce, soğuk ve karanlık bir kış günü gördüğüm Arpaçay belleğimden hiç silinmemişti. Bu serhat kasabası, gün batımına yakın saatlerde, bana boynu bükük bir yalnızlığa terk edilmiş gibi görünmüştü. Ama bu her sınır kasabasında gördüğüm yalnızlıktan farklıydı sanki. Sessiz, dingin, tevekkül içinde olmakla birlikte aydınlığa öykünen bir yalnızlıktı sanki bu.
Harabeler Arasında Yapa Yalnız Arpaçay
O gün, Arpaçay’a ulaşmak için Kars merkezden Ermenistan sınırına doğru, tek bir ağacın bile bulunmadığı geniş düzlüklerde yol almıştık. Önce karşımıza, üzerinde hala Rus işgalinden kalma top yuvaları ve top arabaları tepeye çıkarılırken bıraktıkları izlerin gözüktüğü Yahni dağı çıkmıştı. Sonra da sigara tüttürerek acele acele yürüyen birkaç er görmüştük. Soğuktan alıp verdikleri dumanlı nefesin havadaki seyrini de hafızama peyzajın bir parçası olarak kaydetmişim. Sınır boylarında görev yapmak iyi bir eğitim diye düşünmüştüm. Anılar, Ani Harabelerine yaklaşırken aklıma takılan bir türkü nedeniyle canlı kalmış olmalı. Bilmem ki siz de benim gibi “Kars’a giderim Kars’a; Ağam eyi, çavuş eyi beri beri bak; Çavuşa da davran, dön geri bak. Kandili, kandili, kandili yak yak. Sallama çavuş mendili yar.” türküsünü hatırlar mısınız? İşte kafamın içinde yine çalmaya başlayan türküyle birlikte Arpaçay’lı genç, misafirperver bir çift kulak bulduğuna memnun, anlatmaya başlamıştı. O anlatırken ben derin ve küf kokan bir sandıktan çıkardığım anıları adeta yeniden yaşamaya başlamıştım. Sınırda o gün doğa haşin ve hemen hırçınlaşmaya hazırdı. Bir yanda Mırmır deresi, diğer yanda Arpaçay’ın kıvrıla kıvrıla birlikte çizdiği sınırın karşı kıyısında, Ermenistan’ı, hatta taş kıran Ermenileri görmek mümkündü. Hani bu kıyıdan bağırsanız, diğer kıyıdan cevap verebilirlerdi. İnsanlar birbirine işte o kadar yakın, ama bir o kadar da uzaktı. O yıl, Arpaçay için, bir sınır kasabası olmanın çilesini, cefasını, ama bahar yaklaştıkça insana bahşettiği ödülü Şehit Mustafa Koçak Sınır Karakolunda görevli, Kulalı bir Mehmetçiğin anlattıklarından dinlemiştim. Terhisine 4 ay kalan er, yakında memleketine kavuşmayı iple çekiyordu. Ama Arpaçay’dan derlediği anıları ömür boyu saklamak üzere beraberinde götürecekti.
Akın’dan bir Serhat Kasabası Öyküsü
O arada yanımda oturan gencin adının Akın olduğunu öğrendim. Artık Arpaçaylı Akın, bana yeni öyküler anlatıyor ve hala çözülemeyen sorunlardan yakınıyordu. Söylediğine göre Kars’a 60, Arpaçay’a 20 km uzaklıktaki Göldalı köyündendi. Akın’ın anlattıklarından anladığım kadarıyla kendi yağında kavrulan bir köydü Göldalı. Köyü işsizlik ve imkânsızlıklardan dolayı hemen herkes terk etmiş. “Geriye olsa olsa 200 kişi kalmış olsun” diyordu Akın. Nitekim eskiden İrişli (veya Hreşdagi) olarak bilinen köyün, 2022 itibarı ile sadece 178 kişiden ibaret olduğunu sonradan bakınca öğrendim. Eski bir Gürcü köyüymüş. Ama Ermenilerin de köy üzerinde hala iddiası varmış. Bu belki yerel bir güvenlik endişesi, belki de gerçekti. Çok sayıda yaşlı, az sayıda çocuğun yaşadığı köyde, bir ilkokul binası olsa bile uzun süre öğretmen gelmemiş. Merkez, okula öğretmen, camiye imam ve sağlık ocağına hemşire atamış. Maaşlarını da ödemiş. Ama bunların Göldalı’ya gelmesini sağlayamamış. Yani birileri ufak ama karşılıksız maaş alıp, yan gelip yatmış. Küçük çocuklar uzun süre 20 km ötedeki ilçeye gitmiş. Neyse sonunda şifa için köye bir öğretmen gelmiş. İlginç olanı Akın aman son aileler de İstanbul’a göçmesin diye uğraşıyor. “İstanbul’da geçim zor annem, buraya uyum da kolay değil. İyisi mi uğraştık didindik, neyse belediye de el değiştirince okula öğretmeni temin ettik. İmam olmasa da olur annem, cemaatin önüne geçer beş vakit namaz kıldırırsın. Ama öğretmensiz olmuyor. Şimdi burada biz Terekemeler aramızda para toplayıp, çocuklar için kitap defter ve ne gerekiyorsa gönderiyoruz. Ora insanı okumak, kendini aşmak istiyor annem” diye sürdürüyor konuşmayı. “Meşakkat diz boyu annem, orada kalsalar zor, buraya gelseler bir başka zor” diye ekliyor.
Akın’ı Aşan Sınır Sorunları
O gün Akın, Göldalı’ya hemşeri dayanışmasıyla temin ettiklerini gönderdiği için mutlu ve gururluydu. O da Göldalı’da doğmuş. Ama İstanbul’da büyümüş. “insan mecbur olmasa kökünden kopmak ister mi annem hiç?” diyor; köyüne duyduğu özleme bir de ulusal boyut ekliyor. “sen bırak, ben bırak, kime kalacak oralar? Sen görmüşsün Mırmır deresinin ötesini, bilirsin” diye, bir sınırın doğal bekçisi olmanın tedirgin bekleyişini, samimi bir dille anlatıyor. Göldalı’yı unutmayacağıma söz verip, Akın’a veda ediyorum. Haberler, Suriye’de sınır ötesinde yaşanan yeni çatışmaları duyuruyor. Türkiye, Şeriatçı güçlerin desteği ile Halep’te bir üstünlük elde etmiş. Kim kime destek belli değil. Ama kaleye Türk bayrağı çekildiyse bu dehşet verici. Göldalı’daki sorunları çözmekte zorlanan Türkiye, Suriye sınırı ötesinde sorunların bir parçası olmakla övünemez. Akçakale, Suruç, Karkamış, Yayladağı, Cilvegözü, Ceylanpınar, Türkiye’nin Suriye sınırındaki ilçelerden. Buralarda yaşayanlar Suriye güçleri ilçelerini hallaç pamuğu gibi atsın isterler mi? Neden kendi sınırlarımızın içinde kalarak buraları korumak ve kalkındırmak yerine milyarlarca lirayı sınır ötesinde savaşa, harcıyoruz? Arpaçay yoksulluk ve yoksunluk bakımından Güney Doğu’daki sınır kasabaları gibi. Ama Güney Doğu şimdi yine ateş hattında, yeni bir mülteci akınının hedefinde. Arpaçay, görece şansına ve Akın gibilere şükretmeli