Suriye’de 13 yıldır süren kaos ve iç savaş sürecinde bir şekilde koltuğunda kalabilen Esad yönetiminin sadece 12 günde devrilmesi, bölge ülkeleri ve halkları adına geleceğe dönük önemli sonuçlar yaratmasının yanı sıra alınması gereken bazı dersleri de göstermiştir.
Özellikle son günlerde yaşananlardan çıkarılacak en önemli ders, emperyalist güçlere güvenerek ve onlarla işbirliğine giderek strateji oluşturmanın ülkeler veya liderler adına ne denli olumsuz sonuçlara yol açabileceğidir. HTŞ’nin, kendilerinin de beklemedikleri bir hızla Esad’ı devirmeleri bir defa daha göstermiştir ki, ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Dulles’in “ABD’nin dostları yoktur, yalnızca çıkarları vardır” sözüyle özetlenebilecek bu durum, zannedildiği gibi sadece ABD değil, günümüzün diğer emperyalist güçleri Çin ve Rusya için de geçerlidir.
Yıllardır Esad’ın koltuğunda kalmasını sağlayan Rusya’nın, henüz bilinmeyen sebeplerle sahadaki desteğini esirgeyerek Esad’ın kaybetmesine göz yumması, emperyalist odaklar arasında geri planda ne gibi pazarlıklar yapıldığının merak konusu haline gelmesine yol açmıştır. Devrik Suriye liderinin ailesiyle birlikte Moskova’ya gitmesi ise, Putin’in desteğinin sürdüğü fikrinin aksine, Esad’ın ilerleyen günlerde Rusya tarafından pazarlık konusu olarak kullanılabileceği biçiminde yorumlanabilir.
Muhaliflerin ilerleyişinin ilk günlerinde Esad’a açıkça destek veren ve Suriye’ye kuvvet göndereceklerini açıklayan İran ve Irak’ın birkaç gün içinde farklı bir tavra bürünerek çekimser kalmaları ve savaşı uzaktan takip etmeleri bu süreçten akıllarda kalacak bir diğer soru işaretidir.
Rejim değişikliğinin ilk önemli sonuçlarına bakıldığında ise bölgede en büyük kazancı İsrail’in elde ettiği söylenebilir. Kendilerine açıkça karşı duran bir liderin devrilmesinin yanı sıra, Golan tepelerinin işgali ve Şam’a giren muhaliflerin saldırdığı ilk yerlerden birinin İran konsolosluğu olması bunun göstergeleri arasındadır.
Şam’a girildikten sonra, rejime bağlı kuvvetlerin hayatları için güvence verilmesine rağmen bu tür rejim değişikliklerinde ilerleyen süreçte ne gibi farklı uygulamalar olabileceği de belirsizdir. Bu sebeple, Esad’ı destekleyen Suriyelilerin can güvenliklerinin uluslararası bir oluşum tarafından takip edilerek garanti altına alınması şarttır. Bu insanların akıbetleri, iktidarı ele geçirenlerin bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceği belli olmayan politika ve kararlarına bırakılmamalıdır.
Esad’ın devrilmesinin Türkiye adına ortaya çıkardığı en önemli sonuç ise sığınmacıların ülkede kalması için dile getirilen sebeplerin artık ortadan kalkmış olmasıdır. Türkiye’deki Suriyelilerin dönüşleri için hiç vakit kaybetmeden bir plan ve takvim oluşturulmalı ve bu kararlılıkla uygulanmalıdır. Yıllardır süren ve etkisi her geçen gün artan ekonomik krizin yanında, özellikle buna bağlı olarak toplumsal krizlerin de ortaya çıkmaması ve tarihin normal seyrinde ilerlediği şartlarda birbiriyle yakın dost olabilen farklı milletlerin, içinde bulunduğumuz olağanüstü şartlar altında birbirlerine düşman hale gelmelerinin önlenmesi adına bunun yapılması zorunludur.
Özellikle son günlerde yaşananlardan çıkarılacak en önemli ders, emperyalist güçlere güvenerek ve onlarla işbirliğine giderek strateji oluşturmanın ülkeler veya liderler adına ne denli olumsuz sonuçlara yol açabileceğidir. HTŞ’nin, kendilerinin de beklemedikleri bir hızla Esad’ı devirmeleri bir defa daha göstermiştir ki, ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Dulles’in “ABD’nin dostları yoktur, yalnızca çıkarları vardır” sözüyle özetlenebilecek bu durum, zannedildiği gibi sadece ABD değil, günümüzün diğer emperyalist güçleri Çin ve Rusya için de geçerlidir.
Yıllardır Esad’ın koltuğunda kalmasını sağlayan Rusya’nın, henüz bilinmeyen sebeplerle sahadaki desteğini esirgeyerek Esad’ın kaybetmesine göz yumması, emperyalist odaklar arasında geri planda ne gibi pazarlıklar yapıldığının merak konusu haline gelmesine yol açmıştır. Devrik Suriye liderinin ailesiyle birlikte Moskova’ya gitmesi ise, Putin’in desteğinin sürdüğü fikrinin aksine, Esad’ın ilerleyen günlerde Rusya tarafından pazarlık konusu olarak kullanılabileceği biçiminde yorumlanabilir.
Muhaliflerin ilerleyişinin ilk günlerinde Esad’a açıkça destek veren ve Suriye’ye kuvvet göndereceklerini açıklayan İran ve Irak’ın birkaç gün içinde farklı bir tavra bürünerek çekimser kalmaları ve savaşı uzaktan takip etmeleri bu süreçten akıllarda kalacak bir diğer soru işaretidir.
Rejim değişikliğinin ilk önemli sonuçlarına bakıldığında ise bölgede en büyük kazancı İsrail’in elde ettiği söylenebilir. Kendilerine açıkça karşı duran bir liderin devrilmesinin yanı sıra, Golan tepelerinin işgali ve Şam’a giren muhaliflerin saldırdığı ilk yerlerden birinin İran konsolosluğu olması bunun göstergeleri arasındadır.
Şam’a girildikten sonra, rejime bağlı kuvvetlerin hayatları için güvence verilmesine rağmen bu tür rejim değişikliklerinde ilerleyen süreçte ne gibi farklı uygulamalar olabileceği de belirsizdir. Bu sebeple, Esad’ı destekleyen Suriyelilerin can güvenliklerinin uluslararası bir oluşum tarafından takip edilerek garanti altına alınması şarttır. Bu insanların akıbetleri, iktidarı ele geçirenlerin bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceği belli olmayan politika ve kararlarına bırakılmamalıdır.
Esad’ın devrilmesinin Türkiye adına ortaya çıkardığı en önemli sonuç ise sığınmacıların ülkede kalması için dile getirilen sebeplerin artık ortadan kalkmış olmasıdır. Türkiye’deki Suriyelilerin dönüşleri için hiç vakit kaybetmeden bir plan ve takvim oluşturulmalı ve bu kararlılıkla uygulanmalıdır. Yıllardır süren ve etkisi her geçen gün artan ekonomik krizin yanında, özellikle buna bağlı olarak toplumsal krizlerin de ortaya çıkmaması ve tarihin normal seyrinde ilerlediği şartlarda birbiriyle yakın dost olabilen farklı milletlerin, içinde bulunduğumuz olağanüstü şartlar altında birbirlerine düşman hale gelmelerinin önlenmesi adına bunun yapılması zorunludur.